Vahiy nedir? Vahiy türleri nelerdir? Vahiy ile akıl ilişkisi nedir? Vahiy çeşitleri neler? Vahiy nasıl gelir?

Sözlükte “gizlice söylemek, bildirmek; işaret etmek, ilham etmek; birine bir bilgiyi kavratmak” anlamına gelir. Terim olarak, “Allah Teâlâ’nın, insanların muhtaç olduğu dinî ve dünyevî bilgileri söz veya mâna şeklinde, doğrudan doğruya yahut melek vasıtasıyla peygamberlere bildirip öğretmesidir.” Buna göre vahiy, Allah’ın, peygamberlere, duyularla algılama ve akıl yürütme dışında yaşattığı bir ruhî tecrübe vasıtasıyla iletip öğrettiği sözleridir (kelâmullâh). Vahye mazhar olan peygamber, olağanüstü bir şekilde idrak ettiği bu bilgilerin, kendisine Allah tarafından gönderildiğini, yaşadığı ruhî tecrübe sayesinde kesinlikle bilir.

Peygamberin, kendi iradesinin etkisi bulunmaksızın bütün benliğini baskı altına alan bir yoğunlukta yaşadığı söz konusu ruhî tecrübe onda, Allah’tan vahiy almakta olduğunun bilincini doğurur. Peygamber olmayan insanlar ise peygamberlerin göstereceği mûcizelerle onlara gelen bilgilerin vahiy ürünü olduğunu bilebilir.

Kaynaklarda belirtildiğine göre vahyin gelişi sırasında peygamberde fizyolojik ve psikolojik değişiklikler meydana gelir. Nitekim sahih hadislerde nakledildiğine göre Hz. Peygamber’in vahyi idrak ederken soğuk zamanlarda bile terlemiş, üzerinde bulunduğu deve vahyin tesiriyle çökmüş, vahyin gelişi esnasındaki fizyolojik ve psikolojik değişimlerine bazı sahâbiler de şahit olmuştur.

Kur’ân-ı Kerim’de, peygamberler aracılığı ile vahiyler gönderilmesinin amaçlarına da temas edilmiştir. Bunları şöylece özetlemek mümkündür: İlâhî rahmet ve adaletin bir gereği olarak insanları, varoluşun ve hayata gelişin anlamı üzerinde düşünmeye davet etmek, onlara hem hidayet yolunu öğretip bu yola girmelerini hem de sapıklık yolunu gösterip bundan uzaklaşmalarını öğütlemek, evrenin Allah tarafından yaratıldığını ve ondan başka tapınmaya lâyık hiçbir varlığın bulunmadığını bildirip yalnızca O’na tapmaya davet etmek, kişilerin iradî davranışlarına bağlı olarak hesaba çekileceklerini haber verip onları cennetle müjdelemek ve cehennemle uyarmak, mükelleflere bütün iyilikleri tanıtıp buna göre davranmalarını, ayrıca kötülükleri tanıtıp bunlardan kaçınmalarını sağlamak, bu amaçların genel çerçevesini oluşturur.

Sünnî âlimlere göre peygamberlere gönderilen vahiyler bütün insanları muhatap edinmiştir. Bu sebeple belli kişi veya zümrelere tahsis edilmiş herhangi bir vahiy yoktur, aksine vahiylerin tamamı bütün insanlara tebliğ edip açıklamaları için peygamberlere verilmiştir. “Şayet Peygamber’den öğrendiğim bazı bilgileri açıklasaydım boynum vurulurdu.” mealinde Ebû Hüreyre’ye atfedilen sözler, Emevîler’in zalimane uygulamalarına yönelik olup, Ali b. Ebû Tâlib ile veya sûfîlerce ilim olarak değerlendirilen bâtınî yorumlarla herhangi bir ilişkisi yoktur. Sünnî kelâmcılar vahiylerin Allah’a ait sözlerden oluştuğunu ve vahiy metinlerinin, O’nun zatında mevcut mânalara ait lafızların Cibrîl vasıtasıyla peygamberlerin kalplerine indirildiğini kabul eder.

Kur’an’da vahiy, Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’nın anneleri örneklerinde olduğu gibi peygamberlikle görevlendirilmeyen bazı insanlara, ayrıca meleklere, ateşe, bal arısına, yere ve göğe, ilahî hitapta bulunulması veya ilhamın gelmesi anlamında da kullanılmıştır. Ayrıca şeytanın insanlara telkin ettiği duygu ve düşünceler de Kur’an’da bazan vahiy kelimesiyle ifade edilmiştir. Ancak bunlar vahyin sözlük mânası çerçevesindeki ilhamlardan ibaret olup, peygamberlere gelen terim anlamındaki vahiyle bir ilgisi yoktur.

Vahiy Türleri

Allah Teâlâ’nın peygamberlere gönderdiği vahiyler; sâdık rüya, vahiy meleğinin getirmesi ve vasıtasız olmak üzere farklı yötemlerle vuku bulmuştur:

Sâdık Rüya. Nübüvvetin ilk döneminde vahiy, peygamberin gördüğü rüyaların aynen gerçekleşmesi tarzında bir tür alıştırma ile başlar. Resûlullah’ın nübüvvetin başlangıcında gördüğü bütün rüyaların sabah aydınlığı gibi aynen gerçekleştiği nakledilmektedir. Diğer peygamberler de bu tür vahiyler almışlardır.

Meleğin Vahiy Getirmesi. Vahiy meleği Cibrîl’in, ya aslî suretiyle peygambere görünerek veya insan şekline bürünerek (temessül) ya da görünmeden ona vahiy getirmesiyle vuku bulmasıdır. “Vahy-i celî” diye anılan bu üç yolla da Hz. Peygamber’e vahiy gelmiştir.

Vasıtasız Vahiy. Bu tür, Cenâb-ı Hakk’ın, perde arkasından peygambere doğrudan hitap etmesi veya zihninde (kalbinde) bir tür bilgi yaratarak dilediği hüküm, emir ve yasağı algılamasını sağlaması tarzında gerçekleşir. Dinî kültürümüzde “kelîmullâh” diye anılan Hz. Mûsâ’nın Tûr dağında, Hz. Peygamber’in de mîraç olayında aldığı vahiyler bu türdendir. Her üç vahiy türüne de Kur’an’da temas edilmiştir.

Vahyin Aklî İmkânı

Özü itibariyle yoğun bir ruhî tecrübe olarak kabul edilen vahiy, aklen mümkündür. Kur’ân-ı Kerim’de, görülenlerin yanında görülmeyen varlıkların bulunduğuna dikkat çekilerek vahyin imkânına işaret edilir ve bununla şu husus anlatılmak istenir: Bilinmelidir ki şuurlu ve mükellef bir tür olarak yaratılan insan, bütün varlıkları görebilecek bir bünyeye sahip değildir. Tabiattaki varlıklar sadece görülenlerden ibaret sanılmamalıdır. Üstün niteliklere sahip kılınarak yaratılan peygamberlerin, diğer insanların göremediği varlıkları görüp onlarla irtibat kurması imkânsız bir şey değildir.

Canlı varlıkların değişik kabiliyetlerde yaratılmış olması, sözü edilen bu konumu doğruladığı gibi, gözle görülemeyen varlıkların mevcudiyetini keşfeden araştırmalar da bunu teyit edici mahiyettedir. Tarihin değişik devirlerinde yaşayan peygamberlere verilen vahiylerin birbirini doğrulaması, vahiylerin insanlarca bilinmesi mümkün olmayan gayba ilişkin haberler içermesi, gönülleri ve zihinleri tatmin edici bir insan ve evren yorumu sunması, dürüst ve tertemiz bir hayat tarzını inşa etmeyi sağlayan ilkeleri belirlemesi, peygamberlerin elinde yalnızca Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşebilen ve tabiat kanunlarını aşan olayların vuku bulması, vahiyleri inkâr edenlerin helâk edilmesinin ardından ilgili coğrafyalarda helâk izlerinin geride bırakılması bu deliller arasında zikredilebilir. Bir tür mânevî algıya benzetilebilecek olan vahyin mahiyetini kavramak ve nasıl gerçekleştiğini keşfetmek ise peygamber olmayan hiç bir insan için mümkün değildir.