Tevhit dini ne demek? İslam’da tevhit nedir? Allah’ın birliği ne demek? İslam’da birlik ve tevhit!

Tevhit, “birlemek, bir şeyin bir ve tek olduğunu kabul etmek, onu böylece bilmek”tir. İslâm dinine “tevhit dini” de denildiğini biliyoruz. Bunun mânası şudur: İslâm dininin insanlığa sunduğu ulûhiyyet kavramında “bir”lik her yönüyle açıklanmış, bu konuda hiçbir tereddüde yer bırakılmamıştır. Dinler tarihi kaynaklarından öğrendiğimize göre İslâmiyet’in ortaya çıktığı asırlarda yeryüzündeki insanlar, inanç sistemleri bakımından doğru yoldan sapmış, kâinatı yaratan ve idare eden Allah’ın zatı ve sıfatları konusunda çeşitli görüşlere ayrılmıştı. Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi ilahî dinlerin dışında kalan kitleler çeşitli putlara, tabiat varlıklarına ve kuvvetlerine, hatta insanlara tapıyor, bunlarda tanrılık özelliklerinin bulunduğunu zannediyordu. Bununla birlikte putların fevkinde yüce kudret sahibi bir Tanrı’nın mevcudiyetini de kabul ediyor, putların o Tanrı’ya aracı olacağına inanıyorlardı.

Yahudi ve hıristiyanlara gelince; yahudiler, Allah’a beşerî sıfatlar yakıştırıyor, onun “yorulduğunu, bahçede gezindiğini, önceden yaptığına sonra pişman olup yüreğinde acı duyduğunu” kabul ediyordu. hıristiyanlar ise üçlü bir ulûhiyyet sistemine (Baba, Oğul, Rûhu’l-kudüs) inanıyordu. İşte İslâm dini bütün bu sapmaları, yanlış anlamaları, yersiz yorumları bertaraf etmiş, Allah’ın birliğini şüpheye mahal bırakmayacak bir açıklıkla izah ve ilân etmiştir.

Son peygamber Muhammed aleyhisselâm, tevhit inancının tebliğine, izahına, öğretilmesine ve gönüllere yerleştirilmesine son derece önem vermiştir. Çünkü o devirlerde tevhit anlayışı yeryüzünden kalkmış gibiydi. Üstelik Hz. Peygamber’in ilk muhatapları, asırlardan beri puta tapan, bunu ikinci karakter haline getiren bir neslin çocuklarıydı. İslâm’ın ilk günlerinde Abese oğlu Amr ile Resûl-i Ekrem arasında geçen şu konuşma, bu gerçeğin açık ifadesidir. Amr, gece vakti Harem-i şerif’te karşılaştığı Resûlullah’a sormuş:

– Necisin sen?

– Allah’ın habercisiyim.

– Allah’ın habercisi ne demektir?

– Allah’ın elçisi demektir.

– Peki, seni Allah mı göndermiş, görevlendirmiştir?

– Evet.

– O halde hangi görevle göndermiştir?

– Allah’ın bir ve tek olarak kabul edilmesi, hiçbir şeyin O’na ortak koşulmaması, putların kırılması, hısım akrabanın gözetilmesiyle!

Bunun üzerine Amr müslüman olmuştu. O, kendisinin dördüncü müslüman olduğunu söylerdi.

Asr-ı saâdet tarihi ve sonraki İslâmî kaynaklar şunu ispat etmiştir ki son peygamberin getirdiği tevhit inancı, ona inananlar arasında tam mânasıyla yerleşmiş, kökleşmiş ve dünya durdukça varlığını sürdürebilecek bir güce erişmiştir. Bugün dünya nüfusunun dörtte birini teşkil eden müslümanlar, yeryüzünün iskân edilmiş hemen her bölgesinde az veya çok sayıda bulunmaktadır. Namaz vakitleri, güneşin hareketine (başka bir deyişle yer küresinin güneşe karşı hareketine) bağlı olarak kuzey ve güney yarımkürenin çeşitli yerlerinde farklı zamanlarda oluşur. Bu sebeple yer küresi her an ezan sesleri dinlemektedir. Ezan “ilân” demektir. Ezân-ı Muhammedî, büyük şairimiz Mehmed Âkif’in, “Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli.” mısraında belirtildiği üzere, dinimizin temelini cihana duyurmaktadır. Bu temel, Allah’ın birliği, Muhammed aleyhisselâmın elçiliğidir.

Kur’ân-ı Kerim’de, müslümanlar için “insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet”, aşırılığın iki türünden de sakınan “mutedil ümmet” denilmektedir. Bu özelliklerin en önemli neticesi tevhit inancının yaşatılmasında göze çarpar.

On dört asırlık İslâm tarihi içinde zaman zaman tevhit inancından sapmalar olmuş, bazı gruplar bu inancı zedelemeye yeltenmiştir. Aşağıda anlatacağımız üzere tevhit yani Allah’ın birlenmesi, onun zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve kendisine ibadet edilmesinde olmak üzere dört yerde aranmalıdır. Şimdi bu noktaların her birinde meydana gelen sapmalara kısaca göz atalım.

  1. Tarih süreci içinde kısa veya uzun ömürlü birçok itikadî mezhep, farklı inanç grupları ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında “Allah’ın zatında tevhid”i bozanların yani Allah’tan başkasına tanrılık nispet edenlerin sayısı pek azdır, birkaç kişiden ibarettir. Evet, tarih kitapları incelendiğinde sayıları pek sınırlı bazı insanların, kendilerinin tanrı olduğunu, tanrılığın kendilerine hulûl ettiğini (geldiğini, girdiğini) iddia ettiklerine rastlanacaktır. Fakat aynı kaynaklarda bu maceraperestlerin çok az taraftar bulduğu, tesirlerinin kısa zaman içinde sönüp gittiği de hemen görülecektir. Yine İslâm dünyasında bazı gruplar, Hz. Ali sevgisini maske edinerek ona veya kendilerince lider (imam) kabul edilen bazı kişilere tanrılık nispet etmişlerdir. Ne var ki bunların Ali taraftarlığını (Şiîliği) bizzat Şiî grupları bile samimi görmemiştir. Hareket noktaları siyaset, hedefleri de anarşiden ibaret bulunan bu grupları bütün İslâm mezhepleri mensupları “İslâm dışı” kabul etmiştir.
  2. Allah’ın sıfatlarında tevhidi zedeleyenlere Müşebbihe (benzetenler) denilmiştir. Bunlar Allah’a ait bazı sıfatları kulların sıfatlarına benzetmişlerdir. Bu tür görüşleri benimseyenlerin sayısı az olmakla beraber çoğu samimidir. Bu konudaki fikir farklılıkları daha ziyade ilmî güçlüklerden ve metot ayrılıklarından doğmaktadır.
  3. Cenâb-ı Hakk’ın fiillerinde tevhide gelince, bundan maksat şudur: Kâinatı yaratan ve zerresinden küresine kadar onu idare eden Allah Teâlâ’dır. Bu konuda İslâm filozoflarıyla Mu’tezile’nin farklı bazı görüşleri varsa da bu görüş sahiplerini “tevhidi bozan gruplar” diye vasıflandırmak doğru değildir.
  4. Tevhidin dördüncü türünü ibadette tevhit teşkil eder. Buradaki hedef, ibadetin sadece Allah’a tahsis edilmesi, O’nun rızası için yapılmasıdır. Bu tevhidin bozulması riyâyı (gösteriş) doğurur. Bu konu daha ziyade psikolojiktir. Riyâ hiçbir zaman açık bir şirk (tevhidi bozma) mânasına gelmez. 1400 küsur yıllık İslâm tarihi boyunca Allah’tan başkasına “kulluk” (ibadet) eden müslümanlar varsa sayıları gerçekten istisna teşkil edecek kadar azdır.

Yaptığımız bu değerlendirmeden anlaşılacağı üzere İslâm dini gerçek mânada tevhit inancını getirmiş, insanlığa sunmuş, gönüllere yerleştirmiş ve onu uzun asırlar içinde koruyabilmiştir. Onun için bu dine tevhit dini denilmiştir.