Tek başına hilali gören ve bunda şüphesi olmayan kimsenin tek başına oruç tutması veya tek başına bayram etmesi caiz midir? Yoksa insanların çoğunluğuyla birlikte mi hareket edecektir?

Allah’a hamd olsun. Bir kimse oruç hilalini tek başına gördüğü zaman veya bayram hilalini tek başına gördüğü zaman kendi görmesine dayanarak oruç tutması veya kendi görmesine dayanarak bayram etmesi gerekir mi? Yoksa insanlarla beraber mi oruç tutacak ve bayram edecektir? Bu konuda üç görüş vardır. Bunlar Ahmed’den gelen üç rivayettir.

Birincisi: Gizlice oruç tutması ve gizlice iftar etmesi/bayram yapması gerekir. Bu Şafiî’nin de görüşüdür.

İkincisi: Orucu tutar, fakat bayramı ancak insanlarla birlikte yapar. Bu Ahmed İbn Hanbel’in meşhur olan görüşü ve Malik ile Ebu Hanife’nin görüşüdür.

Üçüncüsü: İnsanlarla birlikte oruç tutar ve insanlarla birlikte iftar eder/ bayram yapar. Bu, Peygamber’in şu hadisi sebebiyle en kuvvetli görüştür: “Orucunuz, hep beraber tuttuğunuz günkü orucunuzdur; bayramınızı bayram ettiğiniz günkü bayramınızdır; kurbanınız, hep beraber kurban ettiğiniz günkü kurbanınızdır.” Bu hadisi Tirmizî rivayet etmiş, hasen ve garibtir, demiştir. Ayrıca Ebu Davud ve İbnu Mace rivayet etmiştir. İbni Mâce rivayetinde sadece iftarı ve kurbanı zikretmişlerdir.

Tirmizi, Abdullah b. Cafer’den; o, Osman b. Muhammed’den; o da Ebu Hureyre’den Peygamber’in Sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Oruç, hep birlikte tuttuğunuz gündeki oruçtur; iftar, hep birlikte iftar ettiğiniz gündeki iftardır; kurban da hep birlikte kurban ettiğiniz gündeki kurbandır.” Tirmizi dedi ki: Bu hadis, hasendir, gariptir. O dedi ki: Bazı ilim adamları bu hadisi yorumladılar ve şöyle dediler: Bunun anlamı oruç, iftar ve kurban, cemaatle ve insanların büyük bir kısmı ile yapılandır.

Ebu Davud başka bir isnadla bu hadisi rivayet etti ve şöyle dedi: Bize Muhammed İbn Ubeyd, ona Eyyub’un hadisinden Hammad ona Muhammed b. elMünkedir ona Ebu Hureyre haber verdi. Bu haberde Peygamber vesellem şöyle buyurdu: “İftarınız hep birlikte iftar ettiğiniz gündeki iftardır, kurbanınız hep birlikte kurban ettiğiniz gündeki kurbanınızdır. Arafat’ın tamamı vakfe yeridir. Mina’nın tamamı kurban yeridir. Mekke’nin her yanı kurban yeridir. Her toplanma bir vakfe zamanıdır.”

Çünkü o, hilali görse bile şöhret bulmamıştır/insanlar görmemişler ve duymamışlardır. Hilal, kendisiyle bir şeye başlanılan şeyin ismidir. Allah Teala hilali insanlar, özellikle hac için vakit ölçüler kılmıştır. Bu ancak insanlar onunla bir şeye başladıkları zaman söz konusudur. Gökte hilal ve ay şeklinde görünmese bile ay bilinen bir şeydir.

Bu meselenin aslı şudur: Allah Teala oruç, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gibi şer’î hükümleri hilalin ve ayın müsemmasına (onunla kastedilen şeye) bağlamıştır. O şöyle buyurmaktadır: “Sana hilallerden soruyorlar. De ki onlar insanlar, özellikle hac için vakit ölçüleridir.” (Bakara, 2/189)

Allah Teala “Size oruç farz kılınmıştır… Ramazan ayı… Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını görenler oruç tutsun…” buyurmuştur. O, Ramazan ayı orucunu farz kılmıştır. Bu müslümanların üzerinde görüş birliği içinde bulundukları bir şeydir. Fakat insanların tartıştıkları şey şudur: Hilal, gökte beliren şeyin ismi midir? İnsanlar onu bilmese de ona hilal denilir mi? ve ay onunla girer mi? Yoksa insanlar arasında meşhur olmasa da/insanlar onu görüp bilmeseler de kendisine bir şeye/bir işe başladıkları şey midir/vakit midir? Bu konuda iki görüş vardır:

Birinci görüşte olanlar derler ki: Hilali tek başına gören kimse oruç tutma zamanının içine girmiş olur. Ramazan ayı onun için girmiştir. Bu gece insanlar bilmese de aslında bir Ramazan gecesidir (orucunu tutar).

Bu görüşte olmayanlara göre hilali gördüğüne kesin kanaat getiren orucunu kaza eder. Bayram ayı ve kurban ayı da buna kıyas edilir (yani bayramını ve kurbanını erteler).

Fakat kurban ayı konusunda ben, tek başına kurban hilalini gören kimse diğer hacılardan ayrı olarak tek başına vakfe yapar, ertesi günü kurban keser, Akabe cemresini taşlar ve diğer hacılardan ayrı olarak ihramdan çıkar, diyen hiç kimseyi bilmiyorum.

Sadece Ramazan Bayramı konusunda ihtilaf ettiler. Çoğunluk bunu Kurban Bayramına dahil ettiler, onun gibi değerlendirdiler ve ancak müslümanlarla birlikte iftar edilir/bayram edilir, dediler. Diğerleri ise, hayır bayram da oruç gibidir, Allah kullarına otuzbir gün oruç tutmalarını emretmemiştir, dediler.

Bu görüşler arasındaki çelişki, Zilhicce hakkında geçerli olan şeyin aynısının Ramazan orucu ve Ramazan Bayramı hakkında da geçerli olduğunu gösterir. (Nasıl ki tek başına zilhicce hilalini gören kimse diğer hacılardan ayrı olarak hac menasikini yapamazsa tek başına Ramazan ve Şevval hilalini gören kimse de tek başına oruç tutup bayram yapamaz).

O zaman hilalin ve ayın insanlar arasında şöhret bulması/ bilinmesi ve benimsenmesi ve insanların onunla sözkonusu işe/ibadete başlaması gerekir. Hatta on kişi görse ve şahitliklerinin kabul edilmemesi veya şahitlikte bulunmamaları sebebiyle bu, o belde halkının çoğunluğu arasında şöhret bulmasa/benimsenmezse onların hükmü de diğer müslümanların hükmü gibi olur (diğer müslümanlarla beraber oruç tutmaları ve bayram etmeleri gerekir). Nasıl ki ancak müslümanlarla birlikte vakfe yapıyorlar, kurban kesiyorlar ve bayram namazı kılabiliyorlarsa aynı şekilde orucu da müslümanlarla birlikte tutarlar. “Orucunuz hep birlikte tuttuğunuz gündeki oruçtur, bayramınız hep birlikte kutladığınız gündeki bayramınızdır, kurbanınız hep birlikte kestiğiniz kurbanınızdır” hadisi şerifinin anlamı budur.

Bu sebeple Ahmed bir rivayetinde şöyle dedi: Açık havada da kapalı havada da imamla/devlet başkanı ile ve müslümanların cemaatıyla birlikte oruç tutar. Ahmed dedi ki: Allah’ın eli cemaatin üzerindedir.

Buna göre ayla ilgili hükümler farklı farklıdır: Ay, bir belde halkının tamamı için ay mıdır? Yoksa onların hepsi için ay değil midir? Bu sorunun cevabını Allah Teala’nın şu ayeti açıklıyor:“Sizden kim ayı görür/idrak ederse oruç tutsun.” (Bakara, 2/185) Allah Teala sadece ayı görüp/idrak edene orucu emretmektedir. Görüp idrak etmek ancak insanlar arasında bilinen bir şöhret sebebiyle olur ki ona göründüğü veya görünmediği tasavvur edilsin.

Bu meseleyi açıklayan şeylerden birisi de Peygamber’in şu hadisi ve benzerleridir: “Onu (hilali) gördüğünüz zaman oruç tutun, hilali gördüğünüz zaman iftar ediniz/bayram ediniz. Sabahın aydınlığından akşamın aydınlığına kadar oruç tutun.”

Bu ve benzeri hadisler cemaate hitaptır. Ancak kendisinden başka hiç kimsenin bulunmadığı yerde bir kimse hilali gördüğü zaman orucu tutar. Çünkü orada başka kimse yoktur.

Buna göre bir kimse şayet oruç tutmasa sonra başka bir yerde hilalin göründüğü ortaya çıksa veya bu gün ortasında belli olsa orucu tutmayan kimsenin bunu kaza etmesi gerekmez. Bu Ahmed’den gelen iki rivayetten birisidir. Çünkü ay, ancak belli olduğu ve insanlar arasında haberi yayıldığı andan itibaren onlar için ay olur. Muharrem ayının onuncu günü oruç tutmaları emredilip de kazaetmeleri emredilmeyen kimseler gibi44 hilalin göründüğünü gündüz öğrenen oruçsuz kişilerin de o andan itibaren imsak etmeleri/yemeyi ve içmeyi bırakmaları gerekir. Sahih olan görüş budur. Kaza edilmesini ifade eden hadis zayıftır.

Allah en iyi bilendir.