Sözlükte “cadde, ana yol” anlamına gelen sırat, akait terimi olarak, “Cehennem üzerine kurulacak ve herkesin üzerinden geçmek zorunda olacağı köprü.” demektir. Kur’ân-ı Kerim’de sırat kelimesi sıkça geçmesine rağmen akait kitaplarında kullanılan anlama açıkça delâlet eden bir kullanım söz konusu değildir. Kur’ân-ı Kerim’de sırat kelimesi daha çok “müstakîm, övgüye lâyık, doğru düzgün” muhtevalarıyla nitelendirilmiştir. Bunlarsa dünya ile ilgili olup, Allah’ın peygamberlere gönderdiği “doğru yol”a delâlet etmektedir ve âhiretteki sıratla alâkaları yoktur.
“İçinizden oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz Allah’tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız…” mealindeki âyetlerin bazı müfessirler tarafından sırata işaret ettiği kabul edilmiştir. Onlara göre bu âyetlerde herkesin cehenneme uğrayacağı haber verilmektedir, ancak cennetliklerin bu uğraması sırattan geçmek suretiyle olacaktır.
Hadislerde sırat kelimesi hem “doğru yol”, hem de akait kitaplarındaki kullanımıyla cehennem üzerine kurulacak köprü anlamında geçmektedir. İmam Buhârî Sahîh’inin “Kitâbü’r-Rikâk” adlı bölümünün 52. babını sıratla ilgili rivayetlere ayırmış ve başlığını, “Sıratın Cehennem Köprüsü Olduğu Hakkındaki Bab” şeklinde kaydetmiştir. Tirmizî ise Sünen’inin “Sıfatü’l-kıyâme” bölümünün 9. babını sıratla ilgili rivayetlere ayırmıştır. Söz konusu rivayetlerde sıratın cehennem üzerine uzatılacağı, ondan ilk geçenlerin Hz. Muhammed ve onun ümmeti olacağı, o gün sadece peygamberlerin konuşacakları, bütün duaların, “Kurtar Allahım! Kurtar Allahım!” şeklinde olacağı, insanların bir kısmının oradan şimşek şeklinde, bir kısmının rüzgâr gibi, bazılarının sürünerek geçeceği, kâfirlerle günahları affolunmayan müminlerin iki tarafında asılı kancalar tarafından kapılarak cehenneme atılacağı bildirilmekte, sıratı geçenlerin cennete girecekleri haber verilmektedir.
Ehl-i sünnet kaynakları âhiret ahvalini sıralarken, sıratı bazan ihmal etmekte, bazan da zikretmektedirler. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin el-Fıkhü’l-ekber’inde şefaat, mîzan, havz, kısas (ödeşme) gibi âhiret ahvali yer almakla birlikte sırat zikredilmemiş, Ömer en-Nesefî’nin Akâid risâlesinde ise “sırat haktır” denilmekle yetinilmiştir. Bazı kaynaklarda ise onun kıldan ince, kılıçtan keskin olduğu, uzunluğunun bir yıllık yokuş, bir yıllık iniş ve bir senelik de düzlük kadar olduğu şeklindeki haberler yer almaktadır. Ancak bu ifadeler genellikle sırattan geçmenin zorluğundan kinaye kabul edilmektedir. Mu’tezile ulemâsının çoğu Kur’an’la sabit olmadığı, hadislerin de tevâtüre ulaşmadığı gerekçesiyle kitaplarında sırat konusuna yer vermemişlerdir.