Geleneksel din anlayışına sahip kişi ve çevrelerin ciddi anlamda birçok sanat dalına karşı düşmanca bir tutum sergilediklerini hatta bu sanatlar ile uğraşan insanları cehennemlik ilan ettiklerini görmek mümkündür. Bir hadis rivayetinde bütün ressamların cehennemlik olacağı iddia edilmiştir. Aynı şekilde resim yaparak bir sureti tasvir edenlerin (kıyamet günü) bu yaptığına ruh üflemesinin emredileceği yani onu canlandırmasının söyleneceği ancak yaptığı şeyi canlandıramayacağı için sürekli olarak azapta kalacağı söylenmiştir. Oysa Kuran’da bu iddiayı haklı çıkartacak en ufak bir ifade dahi bulunmamaktadır. Gerek resim gerekse diğer sanatlar, Allah’ın evreni ve yaşamı yaratırken bir anlamda süs kıldığı güzelliklere dikkat çeken faaliyetlerdir. İnsanlar genelde hayranlık duydukları bir şeyin resmini yapar ve onu taklit etmeye çalışırlar. Dolayısıyla meşru dairede resim yapmak azap sebebi değil aksine
Allah’ın sanatının takdir edilmesinin bir şeklidir. Yine kimi hadislerde şairin şeytan olduğu iddiası yer alır. Şiir de benzeri birçok uğraşta olduğu gibi insanların duygularını aktarmalarının bir aracıdır. Allah sevgisini, peygamber sevgisini ve Allah’ın yaratma sanatına duyulan muhabbeti ifade eden birçok şiir yazılmıştır. Şeytan olan birisi bu sevgileri böylesine içten ifade edebilir mi? Yine bazı rivayetlerde çalgı aletlerinin de haram olduğunun iddia edildiği görülmektedir. Dolayısıyla çalgı aletleri kullanılarak gerçekleştirilen her türlü sanatsal faaliyetin de hadis rivayetlerinden onay alamadığı açıktır. Oysa Kuran’da çalgı aletlerini kullanmanın yasak olduğuna dair bir ifade yer almaz. Dini konularda neden sadece Kuran’ın esas alınması gerektiği ve bunun önemi hemen her konuda açıkça kendisini göstermektedir.
Allah kendi sanatını ve gücünü kimi zaman dünyamızın hareketlerinde, kimi zaman yağmurda, kimi zaman bir kuşun ötüşünde, kimi zaman bir menekşenin renklerinde gösterir… Aynı şekilde bir müzik parçası, bir heykel, bir resim de Allah’ın sanatının, ilminin, gücünün göstergeleridir. Her şeyi yaratıcısı olan Allah, evrendeki madde potansiyelinin yaratıcısı olduğu gibi, bu maddelerin arka arkaya gelip herhangi bir şey oluşturmalarında rol alan fizik, kimya, biyoloji kanunlarının da yaratıcısıdır. Kuran’da Allah’ın yarattığı her şeyi güzel yarattığına,714 en güzel isimlerin (Esmaül Hüsna) Allah’a ait olduğuna715 ve kötülükle iyiliğin bir olmaması sebebiyle kötülüğün en güzel olan tavırla ortadan kaldırılmasına716 vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla sanat ve güzelliğin felsefesi olan estetiğin, güzellik ve mükemmelliğin kaynağı olan Allah tarafından yaratılmış olan evrende, doğada, tüm canlılarda ve insan tarafından üretmiş olan tüm sanatlarda görülüp takdir edilmesi gerekir.
İnsanlar Allah’ın yarattığı fizik ve kimya kanunları çerçevesinde demire şekil verir, fizik kanunları çerçevesinde oluşturulan makinelerle, matematiksel hesaplarla birleşimler yapar ve arabalar, uçaklar ortaya çıkar. Bunları yapan insan, Allah’ın yarattığı gözleri, beyni ve elleriyle, Allah’ın yarattığı hammaddelerle, Allah’ın yarattığı kanunlar çerçevesinde birleşimler yaptığı için; insanın arabayı, uçağı ve her şeyi icadı, aslında insanın, Allah’ın evrenin içine sakladığı potansiyelleri keşfidir.
Aynı şekilde bir müzik parçası; çalındığı enstrümanlarının hammaddesinin ve kendisini meydana getiren notalar ile kelimelerin, potansiyel olarak meydana çıkabilecek olmasıyla, zaten evrende mevcuttur. Müzisyen, Allah’ın yarattığı evrende zaten mevcut olanı keşfeder ve besteler yapar; bunları çalar ve söyler. Evrenin her noktasında Allah’ın varlığının delillerini bulmayı bilen akıl, baktığı kadar görmeyi de bilen göz; müzikte olsun, herhangi bir sanat eserinde olsun Allah’ın varlığının delillerini ve Allah’ın yaratışının güzelliklerini görür.
Kuranı Kerim’in hiçbir yerinde müziğin, heykelin ve resmin yasaklandığına veya kötü bir uğraş olduğuna dair tek bir izah yoktur. Oysa mezhepler, Allah’ın yaratışındaki güzellikleri, hayatın neşesi, tadı, Allah’ın insanlara rahmeti olan sanatın birçok dalını yasaklamak istemişlerdir. Hâlbuki Kuran’da yasaklanmayan her şey serbesttir. Yasak istisnadır, bir yasağın geçerliliği için Allah’ın bir emri, yani Kuran ayeti olması gerekir. Müzik, heykel, resim ve şiirin yasaklığına dair hiçbir ayetin olmaması, bunların serbestliği için yeterli delildir. Ayrıca bunların serbest yani helal olduğuna dair herhangi bir izaha gerek yoktur; tıpkı patlıcan yemek için özel bir ayete gerek olmadığı gibi. Kuran’da patlıcanın haram olduğuna dair hiçbir izah olmaması yeterlidir, ayrıca patlıcan yemenin helal olduğuna ilişkin, “patlıcan yiyebilirsiniz” diye bir açıklamaya ihtiyaç yoktur.
Aslında Peygamberimizin müzik dinlediğine, müziği teşvik ettiğine dair de rivayetler vardır. Fakat kimi mezheplerin, yasaklayıcı hadislerin etkisinde kaldıkları görülmektedir. Bu arada vurmalı sazlarla müziğin helal olduğu, telli ve üflemeli sazların ise haram olduğuna dair mantık dışı birçok izah da mezheplerin temel dini kaynak diye sundukları kitaplarında yer almaktadır. “Peygamber zamanında def çalınıyor ve Peygamber de dinliyormuş, demek ki def, darbuka gibi vurmalı sazlar helal; telli, üflemeli sazların ise hepsi haramdır” türünden son derece sığ bir bakış açısıyla meseleye yaklaşan mezhepler, bu yaklaşımları sebebiyle dinde olmayan haramlar üretmişler. “Peygamber zamanının ve yöresinin müziği, def tipi aletlerle yapılıyorsa, değişik kültürlerin kullandığı üflemeli ve vurmalı sazlar da helaldir” şeklinde basit bir mantığı bile çıkartamamaları, mezhep savunucularının kendi kültürlerini din diye öne sürme gayretlerini göstermektedir. Sonuç olarak, her konuda olduğu gibi müzik konusunda da Kuran’ın dinin yeterli ve tek kaynağı olarak görülmemesi, mezhepler arasındaki çelişkili ve Kuran’a uygun olmayan izahların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Heykele neredeyse tüm mezhepler, müzikten çok daha şiddetli bir şekilde karşı çıkmışlardır. Bazı yöneticilerin, tarihsel bir vaka olarak, putperestliğe yol açacağı endişesinden dolayı heykele karşı bir tavır koymuş olmaları mümkündür. Fakat böylesi, Kuran’da yer almayan bir tavır, ancak tarihsel bir yaklaşım olarak değerlendirilmeli ve bu tip yaklaşımlar dinin evrensel hükümleri gibi görülmemelidir. Heykele putperestliğe yol açtığı için karşı çıkıldığı söylenir. Böyle düşünülürse Hindular ineğe tapmaktadırlar, bu durumda bütün inekleri yasaklamamız mı gerekmektedir? Mecusiler ateşe tapıyor diye, Peygamberimiz bütün ateşlerin söndürülüp bir daha ateş yakılmamasını emretmiş midir? Güneşe tapanlar olduğu için hiç güneş görmeyen kapalı bir yerde yaşamak düşünülebilir mi? Dolayısıyla hiç kimsenin İslam’ın heykele tapma yasağını, sanatsal bir faaliyet olarak heykel yapma yasağına çevirme hakkı yoktur.
Bazı insanların ve toplumların heykellerden putlar edinmiş olması bizim heykele değil putperestliğe karşı çıkmamızı gerektirir. Hinduizmde ineğin, şintoizmde güneşin tanrısallaştırıldığı görülür ama buna rağmen ineğin sütünü içmeyi terk etmez, güneşin faydalarını inkâr etmeyiz. Çünkü karşı çıkılacak olan inek ya da güneş değildir. Allah’a özgü olan niteliklerin başka varlıklara verilmesine karşı çıkmak gerekir. Dolayısıyla heykel ya da resim gibi sanatların dini açıdan uygun olmadığının iddia edilmesi söz konusu değildir. Yine şayet bir şarkının sözlerinde İslam inancı açısından uygunsuz ve kabul edilemez ifadeler varsa bir Müslüman’ın o şarkıyı dinlememesi ve o şarkının sözlerini eleştirmesi gerekir; o şarkıdan hareketle müziğe düşmanlık etmesi ya da müziği eleştirmesi değil.
Kuran’da hiçbir sanat dalı yasaklanmamışken, üstelik heykeller, İslam peygamberi olan Hz. Süleyman’ın saltanatının bir ihtişamı olarak gösterilmişken, bu ayetin beyanına rağmen, heykel ya da resim için “haram” demek mümkün değildir: Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuzlar gibi çanaklardan, yerinden kalkmayan kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe 13)
Kuran’da heykel, gücün ve güzelliğin bir göstergesi olarak sunuyorken heykele hangi gerekçe ile karşı çıkılır? Acaba Hz. Süleyman dini konularda yeterince titiz değil miydi ki heykeller yaptırdı? Yoksa bu iddiaları ortaya atanlar, Hz. Süleyman’dan daha mı dindarlar? Ya da Hz. Süleyman onlardan daha mı günahkâr?
İslam’ı yanlış tanıtıp insanların dinden uzaklaşmasına sebep olanlar, kendilerine inananları müzik, heykel ve resim gibi Allah’ın kulları için yarattığı güzelliklerden mahrum etmektedirler. Oysa Allah, Kuran’da şöyle buyurmaktadır: De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır. Bilen bir topluluk için Biz ayetleri böyle detaylandırırız. (A’raf 32)
Allah’ın kulları için yaratmış olduğu güzelliklerden yararlanmak ve bütün nimetleri için Allah’a şükretmek varken dinde olmayan kabuller sebebiyle Allah’ın helal kıldıklarını haram kılmak, İslam inancı açısından kabul edilebilir değildir: Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez. (Maide 87). De ki: Size ne oluyor ki Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını haram, bir kısmını helal yapıyorsunuz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz? (Yunus 59)
Sanat dallarına yönelik düşmanca yaklaşımın İslam’dan değil yanlış din anlayışına sahip kişilerden ve bu konularda üretilmiş olan rivayetlerden kaynaklandığı son derece açıktır. Şayet tarihten günümüze dinde olmayan haram ve yasaklar üretilmemiş olsaydı muhtemelen İslam’ın güzelliklerini ifade edecek birçok sanat eseri ve müzik çeşidi üretilebilir dünya çapında birçok Müslüman sanatçı, müzisyen, ressam ve heykeltıraş yetişebilirdi.