Rüyalar gerçek mi? İslam’da rüyaların anlamı ve yorumu nedir? İslam’da rüyanın önemi nedir?

Ruhla ilgili kavramlardan biri olan rüyalar, ister psikolojik bir yanılgı isterse bir hakikat olarak kabul edilsin, beşerî tecrübe içinde önemli bir yeri vardır ve tarih boyunca insanların ilgisini çektiği gibi, günümüzde de ilgisini çekmeye devam etmektedir. Rüyalar, bilinçaltını açığa vuran bir olay olarak çağdaş tıp ve psikolojinin de ilgisini çekmiştir. Rüyalar insan ruhuna ait bir faaliyet olarak görüldüğü için, onların mahiyetini ortaya koyabilmek oldukça zordur.36 Çünkü onun ilişkili olduğu insan ruhunun mahiyetini de tam olarak bilemiyoruz.

Ayrıca rüyalar, ruhun bir çeşit müşahadesi37 olarak düşünülmüş ve bazıları tarafından ilâhî bir açılım olarak da değerlendirilmiştir.38 Bununla birlikte, peygamberler dışındakilerin rüyasının doğruluğunu bilmenin mümkün olmadığı ve ancak gerçekleştikten sonra bilinebileceği dile getirilmiştir.39 Bu tarzda ilâhî bir teyitle desteklenen rüyalar, büyük çoğunlukla da Allah ile insanlar arasında aracılık görevini üstelenen peygamberlere özgü olmaktadır.

Rüyalar, hiçbir anlam kategorisine oturtulamayan/ “adgâsü ahlâm” ve rüyayorum ve anlamlandırma biçimleri çerçevesinde belli bir anlam zeminine oturtulabilen rüyalar olmak üzere iki kısma ayrılır ki bu sonuncusuna “gerçek rüya” (rü’yâi sâliha) adı verilmektedir.40 Bu türden rüyalar, vehim ve hayal, değersiz ya da yanlış değil, bir çeşit işaretler olarak görülmüştür.

Bu son kategoriyi oluşturan rüyalar, İbrâhim aleyhisselâmın oğlunu kurban etmesiyle ilgili olayda olduğu gibi42 hiçbir yoruma ihtiyaç duymayacak biçimde apaçık; Hz. Yûsuf’un “Şüphesiz on yıldızı ve ay ve güneşin bana secde ettiklerini gördüm.”43 şeklinde bizzat kendi ağzından öykülenen olayda olduğu gibi yarı açık ve yarı imalı;44 aynı sûrenin sonraki âyetlerinde anlatılan “altı semiz inek” benzetmesinde olduğu gibi de, açık bir anlama sahip olmayıp tamamıyla imalı ve kapalı olabilmektedir ve dolayısıyla yoruma muhtaçtır.

Allah, uykuyu insanlar için tabii ve yaratılıştan bir hâlet ve özellik kılmıştır.45 Olağan beşerî tecrübe içinde mümkün olmayan ve önünde aşılması güç engeller bulunan olaylar rüyada gerçekleşebilir. Bu perdeler ortadan kalktığında, yani uyku halinde insan gerçekler âleminden bilmek istediği nesneleri bilmeye çalışır.46 Bundan dolayı rüyalar, Allah’ın uyuyanın kalbinde bazı bilgileri açık hale getirmesi olarak da tanımlanmıştır.

Rüyalar tek başlarına enfüsî bir olay değildir. Onun altında girilip deşilecek ve özüne vâkıf olunabilecek hakiki ve gizli mânalar yatmaktadır.48 Bunların yorumlanıp açıklanması/tabir edilmesi gerekmektedir. Çünkü rüyada görülen bizzat gerçek değil fakat onun var olduğu sanılan şeklidir. Bu sebeple yapılacak iş, onu orijinal ve hakiki durumuna rücû/tevil ettirmektir49 yani yorumlamaktır.

Kur’an, rüyaların gerçekliğine atıfta bulunmuş ve peygamberlerin gördükleri rüyaları gerçek çıkardığını ifade etmiştir.50 Gerçek anlamda rüya da, sadık olanın adıdır. Yalan olanına ahlâm denilmektedir. Bunların her ikisi de uyku halinde iç dünyamızda temessül eden hayalî birtakım şekil ve suretler olarak görüldüklerinden dolayı, dış yüzünden bakıldığında rüya, bir hayal gibi sanılabilir. Oysa gerçekte bunlar farklı şeylerdir. “Görmek” anlamına gelen rüya, “rü’yet” kökünden alınmış olduğu için bunda, hayalin ötesinde bir hakikat görülmüş olur ki rüyanın asıl ilişkisi de o hakikat iledir. Görülen hayal, o hakikatin insanın iç dünyasında temessül etmesidir.

Rüyaların gerçekliğine ilişkin tartışmaya, “Sâdık rüya, vahyin kırk altıda biridir.”52 şeklindeki nebevî mesaj önemli bir boyut kazandırmaktadır. Hz. Peygamber’e nispet edilen bir başka anlatımda, peygamberAllah arasındaki temel iletişim biçimi olan vahyin kesilmesinden sonraki zamanlarda, rüyalar, ilham ve müjdeciler (mübeşşirât) olarak nitelenmektedir.53 Ancak rüyaların bu anlamda bilgi verici olabilmesi, her şeyden önce onların doğrulanabilmesine bağlıdır. Çünkü rüyalar genelde sübjektif nitelikte olup, herkesi bağlayacak biçimde genel geçerlik taşımaz. Bu bağlamda rüyalar, nübüvvet iddia eden ve bu iddiaları kesinleşmiş kişilerde ilâhî vahyin de tespitiyle kesinlik kazanmıştır. Bu anlamda Mekke’nin fethiyle Hz. Peygamber’in rüyasının doğrulandığı ifade edilir.

Rüyalar, ilâhî ilhamla tabir edilse bile yine de rüyada zan unsuru bulunmaktadır. Bu bakımdan, “Peygamberler dışındaki insanların görmüş olduğu rüyalar müslümanların bütünü için teşri kaynağa olmaz.” Özellikle peygamberlerin ilk dönemlerinde, ilâhî bilginin beşerî düzleme akışının rüyalar kanalıyla gerçekleşişi belki de yalnızcapeygambere özgü bir olgu olarak kalmaktadır. Çünkü hiçbir beşerî güç, peygamberin yüklendiği sorumluluğu üslenememektedir. Bu sebeple rüyaların bilgi verici bir forma sahip olan kısmı/rü’yâyi sâdıka yalnızca peygamberlere özgüdür.

Meselâ Hz. Yûsuf’un karmaşık yaşam tecrübesini betimleyen Kur’an, peygamberlere verilen rüyaları yorumlama yetisini bir lûtuf olarak sunmuş ve bu olayların söz konusu edildiği kıssa, “en güzel kıssa” olarak isimlendirilmiştir. Hz. Yûsuf’un yaşam öyküsü, başlangıçta gördüğü bir rüya ile (ay, güneş ve on bir yıldızın kendisine secde etmesi) başlamış, Mısır’da hapisten rüya yorumlaması sebebiyle kurtulmuş, sonra da rüyasının gerçekleşişini görmüştür. Bir başka anlatımla O’nun yaşamında rüyalar aktif rol oynamış, ilâhî irade onda rüyalar aracılığıyla açıklık kazanmıştır.

O halde rüyaların beşerî tecrübede bir hakikati vardır. Kur’an ve hadislerde rüyaların hakikatine işaret eden anlatımlar mevcuttur. Bununla birlikte rüyalar, rüya gören kişinin anlatımına dayanması sebebiyle sübjektif karakter taşır ve rüya gören dışında bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu durumda gördüğümüz rüyalara gereğinden fazla değer atfetmek, hayatımıza rüyalara göre yön vermek veya gördüğümüz hoşa gitmeyen rüyalar sebebiyle kendimizi karamsarlığa mahkûm etmeye ve hayatı kendimize zindan etmeye gerek yoktur ve böyle bir tutum dinî de değildir.