Orucun tarihi nedir? Diğer dinlerde orucun yeri nedir? Oruç tutmanın tarihi ve hikayesi nedir?

Oruç, geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan kadim bir ibadettir. “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) ko­ runmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” anlamındaki ayetle bil dirmektedir.

Dolayısıyla insanların yeryüzünde var olduğu günden bu yana hiçbir fert ve hiçbir toplum dinsiz olmadığı gibi şekil, zaman, amaç ve içerik olarak farklı olsa da oruç ve benzeri ibadetlerden­ de yoksun olmamıştır. Bu gerçeği peygamberler tarihinde de ­bulabiliriz.

Oruç tutmak, diğer ibadetlere nazaran biraz meşakkatli­ olduğu için Allah, orucun farz kılındığını bildirirken, psikolojik rahatlatma sağlayacak ve emre muhatap olan Müslümanların üşenmelerini engelleyecek bir üslûp kullanarak oruç tutmanın önceki ümmetlere de farz kılındığını belirtmiştir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulunduğu anlaşılan namaz için kullanılmamıştır.

Allah her topluma bir peygamber göndermiştir. (Fatır, 35/29) Peygamberler kavimlerine Allah’ın emir ve yasaklarını, ibadet ve ahlak kurallarını bildirmiş.

Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar bütün in­ sanların hak veya batıl birer dini ve bu dinlerin dinî uygulamaları arasında oruç ibadeti de vardır. Brahmanizim, Hinduizm, Budizm ve Maniheizm gibi beşerî dinlerde de aslı ilahî vahye dayanan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da oruç ibadeti vardır. Bu dinlerdeki oruçların miktar zaman ve mahiyeti farklıdır. Budizm’de iki ayda bir oruç tutulur. Bu dinin kurucusu olan Buda’ya göre ebedî kurtuluşa (Nirvana’ya) erebilmek için nefsanî arzuları terk etmek gerekir. Nefsanî arzuları yenmenin en iyi yolu da oruç tutmaktır. Hintliler’in dini olan Brahmanizm’de mahalli ayların 11. ve 12. günlerinde oruç tutulur.

Tevrat’ta bazı günlerde oruç tutulması emredilmektedir. (Tevrat, Çıkış, 34/18) Yahudilikte tutulması gereken yegâne oruç “YomKippur” adı verilen “kefaret orucu”dur. En büyük ibadet günlerinden biri olan “Kippur” günü en büyük oruç günü kabul edilir ve bu günde oruç tutmak farzdır. (bk. Levililer, 16/2931; Sayılar, 29/7)

İnciller’de oruç ibadetinden övgü ile söz edilir. (bk. Matta, 4/13, 6/1619; 9/4; Markos, 2/19; Luka, 5/3338) Katolik Hıristiyanlıkta iki oruç vardır: Şükran orucu ve Kilise orucu.

Hıristiyanlar genellikle çarşamba, cuma ve cumartesi günleri oruç tutarlar. Çünkü bu günler tövbenin kabul edildiği­ günlerdir. Bu ibadetlerin arasında oruç ibadeti de vardır. Mesela İbn Mâce, zayıf olmakla birlikte Nuh (a.s.)’un bayram günleri hariç sürekli oruç tuttuğu ile ilgili bir rivayeti esSünen adlı eserinde Siyam bahsinin 32. babına almıştır. İbrahim peygamber, her ayın üç gününde oruç tutardı. (Süyutî, II, 46) Tevrat’ta Hz. Musa’nın Tur dağında kaldığı 40 gün süresince oruç tuttuğu bildirilmektedir. (Tevrat, Çıkış, 24/18; 34/28)

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Peygamberlikle görevlendirildiği zaman Hicaz bölgesinde oruç ibadeti ­vardı.

Peygamberimiz Medine’ye geldiği zaman Yahudilerin­ “âşûrâ” orucu tuttuklarını gördü, kendilerine bu orucu niçin tuttuklarını sordu. Onlar, “Bu gün hayırlı bir günüdür, bu günde Allah İsrailoğulları’nı düşmanlarından kurtardı. Musa (a.s.) bu günde oruç tuttu” cevabını verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.), ’Biz Musa’ya sizden daha evla ve layığız’ dedi ve âşûrâ orucunu tuttu ve ashabına da tutmalarını emretti. (Buhârî, “Savm”, 69; Müslim, “Sıyâm”, 128; Tirmizî, “Savm”, 49)

Peygamberimiz (s.a.s.), Ramazan orucu farz kılınma­ dan önce “eyyâmi bîd” olarak nitelenen kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde de oruç tutardı.

Ramazan orucu, hicretten bir buçuk sene sonra Medine’de Bedir Savaşı öncesinde Bakara suresinin 183. ayetinin inmesiyle farz kılınmıştır. Ayet şöyledir:“Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) ko­runmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.”

Bu ayette orucun mutlak olarak farz kılındığı bildi­ rilmekte, ancak orucun ne zaman, nasıl ve kaç gün tutulacağı bildirilmemektedir. Bir sonraki ayette bu kapalılık kısmen giderilmiş, orucun “sayılı günlerde” tutulacağı beyan edilmiştir:

“(Oruç), sayılı günler(dedir). Sizden kim hasta ya da yolcu olur (da orucunu tutamazsa daha sonra) tutamadı­ğı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. (Yaşlılık veya tedavi edilemeyen bir hastalık nedeniyle) oruca zorlukla güç yetirenler, bir yoksul doyumu fidye verirler. Bununla birlikte kim bir hayır yaparsa (daha fazla fakiri doyurursa) bu, kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/184)

“O Ramazan ayı ki; insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apa­çık delilleri olarak Kur’ân onda indirildi. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”

Ayetteki “Bu aya ulaşan kimse onu oruçla geçirsin” cümlesindeki ay, Ramazan ayıdır.

Ayette farz olan orucun Ramazan ayında tutulması açıkça belirtilmekle birlikte nasıl tutulacağı, oruca ne zaman başlanıp ne zaman son verileceği bildirilmemekte, sadece Ramazan ayına erişen sağlıklı ve mukim kimselerin­ oruç tutmaları gerektiği, yolcuların ve hastaların daha sonra kaza etmek üzere oruç tutmayabilecekleri beyan edilmektedir.

“Oruca zor güç yetirenler, bir yoksul doyumu fidye verirler” (Bakara, 2/184) ayeti inince isteyenin oruç tuttuğunu, isteyenin fidye verdiğini, 185. ayet inince bu muhayyer­liğin kaldırıldığını söylemiştir.

Sahebeden Muâz b. Cebel, ayetteki,

“Öyle ise sizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun” emri ile Allah’ın orucu sağlıklı ve mukim olan kimseler için farz kıldığını, hasta ve yolcular için oruç tutmama ruhsatı verildiğini, oruç tutmayıp fidye vermenin, oruca gücü yetmeyen yaşlılara özgü kılındığını bildirmiştir.

Bakara suresinin 187. ayeti inmeden önce müminler güneş batıp iftar ettikten sonra uyumamak ve yatsı nama­ zını kılmamak şartıyla yiyip içebilirler, eşleriyle cima yapabilirlerdi. İftardan sonra uyur veya yatsı namazını kılarlarsa artık yeme, içme ve cinsel ilişki ertesi günü akşama kadar yasak idi. (Ahmed, V, 247.)

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendilerinize ihanet ettiğinizi bildi, tövbenizi kabul edip sizi affetti.

Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı, gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye ayetlerini insanlara böyle açıklar.”

Ayetteki لحِا “helal kılındı” cümlesi, söz konusu yasağın kaldırıldığını ifade eder. Bu yasağın ne olduğu yukarıda zikrettiğimiz hadislerde beyan edildiği gibi ayetin içeriğinden de anlaşılmaktadır. Cinsel ilişkide bulunma yasağı itikâf halinde iken devam etmektedir.

Allah’ın koyduğu yasağın ihlal edilmesi, ayette “nefse ihanet” olarak ifade edilmiştir. Ayet, itaatsizlik ederek emir ve yasakları ihlal eden müminlerin, günahkâr olduklarını, ancak günahlarına tövbe ettikleri takdirde affedileceklerini de beyan etmektedir.

Ayette, orucun başlama ve bitirme zamanı ile orucun nasıl tutulacağı da bildirilmektedir.

Böylece oruç ile ilgili hükümler tamamlanmış ve bu ibadet İslâm’ın beş temel esasından biri olmuştur.

“İslâm, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O’na ibadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Kâbe’yi ziyaret etmen ve Ramazan orucu tutmandır”

şeklinde verdiği cevapta kelimei şahadetten­ sonra dört ana ibadetten biri olarak oruç ibadetini zikretmiştir. Peygamberimiz başka bir hadisi şerifinde bu ana ibadetleri İslâm’ın temel esasları olarak bildirmiştir:

“İslâm, beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, haccetmek­ ve Ramazan orucu tutmak.”

Saçları dağınık bir bedevî Hz. Peygamber’e gelir ve

— “Ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın bana farz kıldığı nama­ zı bildir” der. Hz. Peygamber,

— “Günde beş vakit namazı farz kılmıştır. Nafile olarak kılacağın namaz buna dâhil değildir” buyurur. Bedevî,

— “Allah’ın bana farz kıldığı orucu bildir” der. Hz. Peygamber,

— “Ramazan ayında oruç tutmayı farz kılmıştır. Nafile olarak tutacağın oruç buna dâhil değildir” buyurur. Bedevî,

— “Allah’ın bana farz kıldığı zekâtı bildir” der. Hz. Peygamber­ ona İslâm’ın göstergesi olan ibadetleri (şeâiri) anlatır.

Bunun üzerine bedevî, “Seni şerefli kılan Allah’a yemin­ ederim ki nafileleri yapmayacağım, Allah’ın farz kıldığı görevleri de eksik bırakmayacağım.”

Bunun üzere Hz. Peygamber, “Eğer sözüne sadakat ederse kurtuluşa erer” veya “cennete girer” buyurmuş­tur.

Bakara suresindeki ayetler (183185, 187) ile bu ve benzeri sahih hadisler Ramazan orucunun farz olduğunu kesin olarak ifade etmektedir. Orucun farz olması konusun da ümmetin icmaı hâsıl olmuştur.