Türbe ve yatırlara yapılan ziyaretler, o türbede yatan zatın Allah dostu bir kul olduğu inancı nedeniyledir. Bu kişilerin, ziyareti gerçekleştiren kişinin dileklerinin gerçekleşmesine aracılık edeceği yönünde halk arasında oldukça yaygın bir inanç bulunduğu görülmektedir. Oysa peygamber dahi olsa yaşamını yitirmiş birinin, yaşayan birine yardım ya da aracılık etmesi mümkün değildir. İslam dini tevhid, yani Allah’ın bir ve tek oluşu, eşinin ve benzerinin bulunmayışı esasına dayalı bir dindir. İslam, Allah ile kul arasında aracılık yaptığına inanılan herkesi ve her şeyi devre dışı etmiştir. Gönülden bir inanan olarak Allah yolunda yaşamış ve tüm hayatını hayırlara adamış Allah dostu kulların olduğu bir gerçektir. Ancak bu kişilerin kim olduğunu yalnız Allah bilir. Bununla birlikte Allah dostu kulların dahi yaşarken de öldükten sonra da Allah ile kul arasında aracılık yapabilmesi mümkün değildir. Yaşarken Allah’a olan gönülden bağlılıkları ve duyarlılık bilinci içinde bir hayat yaşamaları ile diğer insanların da Allah’a yaklaşmaları için örnek alınacak kişiler olabilirler. Öldükten sonra kendilerine de başkalarına da faydaları olmaz. Mevcut türbelerde yatan kişilerin büyük çoğunluğu hakkındaki bilgiler aslı esası olmayan bilgi ve menkıbelere dayalıdır. Söz konusu türbelerdeki kişilerin cesetlerinin hiç bozulmadığı, ruhlarının zaman zaman kabirlerinden çıkarak insanlara çeşitli yardımlarda bulunduğu, aynı anda birkaç yerde görüldükleri gibi çeşitli hurafelerle türbe kültürü dinselleştirilmeye ve bu yolla meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bunların hiçbirinin aslı esası yoktur. Bu tür inanışları dinsel bir gerçekmiş gibi savunmak doğru değildir.
İslam dininin özünde türbe anlayışının bulunmadığını söylemek gerekir. Türbelerde yatan kişilerden medet ummak, dilekte bulunmak, bez bağlamak, mum yakmak ve adak adamak tamamen kültürel kabullere dayalı ve dini yönü bulunmayan inanç ve uygulamalardır. Söz konusu hurafelerin, içinde pagan inançlarının kalıntılarını barındıran çeşitli inanç ve kültürel kabullere dayalı oldukları görülmektedir. Bir kısmının özellikle Türklerin Orta Asya’daki inançları ile Anadolu topraklarında bir dönem hüküm süren Bizans İmparatorluğu’nun kalıntıları olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle lise ya da üniversite sınavları öncesinde pek çok türbenin halk tarafından dolup taştığını ve sınavı kazanabilmek adına çeşitli adakların adandığını görmek mümkündür. Kısmet arayanından, ev almak isteyenine, kötü giden işlerinin düzelmesini isteyenden çocuğunun hastalığına şifa bulmak isteyene kadar birçok kişi bu türbeleri ziyaret etmekte ve orada yatan hatta çoğu zaman orada yatan birinin var olup olmadığı konusunda bile şüpheler bulunan mezarlardan medet ummaktadırlar. Oysa Kur’an ayetlerine baktığımızda gerçek duanın yalnız Allah’a yapılan dua olduğunu öğreniriz. İnsana bir sıkıntı dokunursa o sıkıntıyı Allah’tan başka açıp giderecek yoktur. Allah’ın verdiği bir hayır ve iyiliği de geri alacak yoktur. İslam’da Allah’ın peşi sıra insana yarar da zarar da veremeyecek şeylere yalvarıp yönelmek yoktur. Bir sıkıntı ya da keder durumunda türbe ziyaretleri yapıp oralardan beklenti içinde olmak değil yalnız Allah’a yönelip yalnız O’ndan yardım dilemek gerekir. Allah’ın lütfuna erişebilmek için araya birilerini sokmak değil o lütfu hak edecek değerli işler üretmek gerekir. Türbelerden beklenti içinde olmak, kişiye hiçbir fayda sağlamaz. Söz konusu türbelere kutsallık atfetmek ve orada yatan kişinin aracılık edebileceğine inanmak kişiyi şirke sürükleyebilir. Şirkten uzak durmanın İslam dininin en öncelikli mesajı olduğu bilinmelidir.
Emre Dorman