Kurban, ibadet niyeti ile belirli vakitte, belirli nitelikleri taşıyan hayvanı kesmektir. Buna “Udhiyye” denir. Kurban, mali ibadetlerden birisidir. Bu, Cenabı Hakk’ın ihsan buyurduğu varlığa bir şükran borcudur.
Kurban ibadetinin tarihi oldukça eskidir. Bugünkü şekliyle İbrahim (as.)’e dayanır. Hz. İbrahim, bir oğlu olursa Allah yolunda onu kurban edeceğini adamıştı. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra oğulları olmuş, ama o, adağını unutmuştu. Rüyada, kendisini, oğlunu kurban ediyor görünce, adağını hatırlamıştı. Konuyu oğlu İsmail’e (as.) açmış, oğlu büyük teslimiyet göstermişti. Bunun üzerine adağını yerine getirmek için onu kesmeye teşebbüs etmiş, ancak Allah Teala, onun bu bağlılığına karşılık Hz. İsmail yerine bir koyunun kurban edileceğini Cebrail (as.) vasıtasıyla kendisine bildirmiştir.
Konu ile ilgili olarak Kur’anı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“(Hz. İsmail) babası (İbrahim (as.)) ile beraber yürüyüp gezecek çağa gelince,
—Yavrucuğum, rüyada seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin, dedi (Hz. İsmail de),
—Babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
Her ikisi de teslim olup (babası oğlunu) alnı üzerine yatırınca,
—Ey İbrahim, rüyayı doğruladın. Biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü bu, gerçekten çok açık bir imtihandır, dedik.
Biz, oğlunun yerine ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. Geride gelecekler arasında ona iyi bir ün bıraktık. “İbrahim’e selam” dedik. Biz, muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.”
Hz. İsmail’in yerine bir koyunun kurban edilmesinin emredilmiş olması, Cenabı Hakk’ın insanlığa büyük bir lütfudur.
İşte kurban, Hz. İbrahim’den sünnet olarak bize intikal etmiştir.
Kurban, insanın Allah’a yaklaşmasına vesile olan bir ibadettir. Kurban kelimesinde bu mana vardır. İnsan bu görevi yerine getirmekle, yani kurban kesmekle Hz. İbrahim gibi Allah’a ve O’nun emirlerine olan bağlılığını, gerektiğinde O’nun rızasını kazanmak için her fedakârlığa hazır olduğunu göstermiş olur. Bu itibarla bütün ibadetlerde olduğu gibi, kurbanda da iyi niyet ve ihlas esastır. Nitekim Kur’anı Kerim’de;
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.”209 buyrulmuştur. Esasen Allah Teala, ancak takva sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder.
Peygamber Efendimiz de, amellerin kıymetinin ancak niyete göre olacağını, kim neye niyet ederek bir işi yapmışsa, eline niyet ettiği şeyden başka bir şeyin geçmeyeceğini bildirmişlerdir.
Kurban, aynı zamanda İslam’daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir başka örneğidir. Her gün yeryüzünde binlerce hayvan kesilir ve bundan çoğunlukla varlıklı kimseler yararlanır. Hâlbuki Kurban Bayramı’nda, bir dinî görevi yerine getirmek niyetiyle kesilen kurbanlardan, daha çok yoksullar ve hayır kurumları istifade eder.
Ayrıca, bunda önemli bir geçim kaynağı olan hayvancılığı teşvik de vardır.
Kurbanın Hükmü
Kurban, İmamı A’zam Ebû Hanîfe’ye göre vacibdir. Delili de,
“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” ayeti celilesinin delaletiyle, Peygamber Efendimizin, “Kimin hâli vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgâhımıza yaklaşmasın.” hadisindeki ağır uyarıdır.
Böyle bir uyarı, ancak vacib olan bir ibadetin terki için yapılır. Yani kurban vacib olmasaydı, onu terk eden için Peygamberimiz böyle buyurmazdı.
Bir kimsenin üzerinde zekât, hac, sadakai fıtır, yemin keffareti ve kurban borcu olduğu hâlde vefat edip, bu borçlarının ödenmesi için malının üçte birini vasiyet etse (ki ancak malının üçte birini vasiyet edebilir) malının üçte biri, yeterse borçlarının tamamı ödenir. Ancak malının üçte biri, vasiyet ettiği borçlarını ödemeye yetmediği takdirde, önce zekât borcu ödenir. Çünkü bu borçları içerisinde en önemli olanı zekâttır. Bu borcu ödedikten sonra malı artarsa haccı yaptırılır. Bundan sonra fitre borcu ödenir. Daha sonra da yemin keffareti verilir ve en son malı kalırsa kurban borcu ödenir.