Kuran’da kaç peygamber vardır? En üstün peygamber kimdir? Peygamberler arasında üstünlük var mıdır?

Kur’an’da ismi geçen ve haberleri verilen nebi ve resuller, Allah tarafından seçilerek ilahi mesajları ileten nebi ve resullerin tamamı değildir. Bunu beklemek gerçekçi de değildir. Kur’an’ın, gönderilmiş tüm elçilerden ve haberlerinden bahsetmesi için ciltlerce kitap olması gerekir. Kur’an ayetleri, tarih boyunca hemen her topluma Allah’a kulluk etmeleri, isyandan, azgınlık ve zorbalıktan uzak durmaları için elçilerin gönderildiğini ancak bunların sadece bir kısmından haber verildiğini bildirmektedir. Aynı zamanda peygamberimizin kendiliğinden türeyen bir elçi olmadığı ve ondan önce de toplumlara elçiler gönderildiği hatırlatılmıştır. Dolayısıyla Kur’an’da sadece bir kısım nebi ve resullerin ismi geçmektedir.

Âdem, İdris, Nuh, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Lut, Hud, Salih, Şuayb, Musa, Harun, İlyas, Elyesa, Yunus, Eyyub, Davud, Süleyman, Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed peygamberler Kur’an’da adı geçen ve kendilerinden nebi ya da resul olarak bahsedilen peygamberlerdir. Kur’an’da isimleri geçen peygamberlerden Nuh, İbrahim, İsmail, Musa, Harun, İsa ve Muhammed peygamberler hem nebi hem de resul olarak nitelendirilmişlerdir. Bu liste dikkate alındığında Kur’an’da yirmi dört peygamberin isminin geçtiği görülmektedir.

Kur’an’da adı geçen ve geçmeyen tüm nebi ve resuller İslam inancına sahip Müslümanlardırlar. Dolayısıyla inananlar, hepsinin Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna inanmak ve aralarında ayrım yapmamak durumundadırlar. Şüphesiz insanlar arasında farklı açılardan üstünlükler olabildiği gibi birer insan olan peygamberler arasında da farklı açılardan üstünlükler olması mümkündür. Kur’an’da da kimi peygamberlere diğer bazılarından daha fazla lütufta bulunulduğuna yani birbirlerine üstünlükleri olduğuna dikkat çekilir. Ancak yukarıda da dikkat çekildiği gibi inananların tüm nebi ve resullere ve beraberlerinde getirmiş oldukları ilahi mesajlara inanmaları, aralarında hiçbir ayrım yapmamaları gerekir. Yahudilere göre en üstün peygamber Hz. Musa, Hıristiyanlara göre Hz. İsa, Müslümanlara göre ise Hz. Muhammed’dir. Oysa örnek verilen ayetlerde de açık bir biçimde görülebildiği gibi gerçek anlamda inanan ve inancına uygun davranmak isteyen bir kişinin peygamberler arasında ayrım yapması ya da onları üstünlük yarışına sokması mümkün değildir. Herkes duygusal anlamda bir peygamberi diğerlerinden daha fazla sevebilir. Örneğin, Müslümanlar Hz. Muhammed’i daha fazla sevebilir. Bu kendi içinde doğal ve anlaşılabilir bir hadisedir. Ancak birini diğerlerinden daha fazla sevmek doğal olsa da onun diğerlerinden üstün olduğunu iddia etmek, hem hatalı olacak hem de bunca açık ayete ters düşecektir.

Geleneksel kaynakların önemli bir kısmında ve çeşitli rivayetlerde peygamberimiz Hz. Muhammed’in tüm peygamberlerin en üstünü ve insanlığın efendisi olduğu iddia edilmiştir. Kur’an gibi mükemmel bir dini metne sahip olmamıza rağmen Kur’an dışı kaynaklardaki uydurma rivayetler sebebiyle birçok konuda olduğu gibi bu konuda da yakışıksız iddialarda bulunulmuştur. Kur’an’da açık ve ısrarlı bir şekilde peygamberimizin de ölümlü bir insan olduğuna vurgu yapılmıştır. Aynı zamanda peygamberlerin ilki olmadığı yani kendisinden önce gelen nebi ve resullerden bu anlamda bir farkı olmadığı hatırlatılmıştır.619 Ayetler peygamberimiz ile ilgili olmadık iddialarda bulunanları uyarmış ve onun sadece bir elçi olduğunu ve ondan önce de elçilerin gelip geçtiklerini vurgulamıştır.

Peygamberimizin kâinatın ve tüm insanlığın efendisi olduğunu söylemek Kur’an’a uygun değildir. Ayetler peygamberimizden “insanlığın efendisi” olarak değil “arkadaşınız” olarak bahsetmektedir. Peygamberler toplumlarının içinden gönderilirler. Peygamberler için “sizden biri”, “içinizden biri” ifadeleri kullanılır. Kur’an, bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Dolayısıyla peygamberimiz de toplumunun içinden gelmiştir. Yani bir anlamda “bizden biri”, “içimizden biri” olarak gönderilmiştir. Ancak herhangi biri değildir. Allah’ın elçisi olması yani ilahi mesajları insanlığa duyurması, güzel bir yaratılış yani örnek bir ahlak üzere olması nedeniyle inananlar için onlara kendi canlarından daha yakın olan biridir. Peygamberimiz “insanlığın efendisi” değil; tüm insanlara gönderilmiş, sadece Allah’a kulluk eden ve Rabbinden gelen ayetlere inanan ümmi bir peygamberdir.

Dini her konuda olduğu gibi bu konuda da Kur’an ayetlerinin ortaya koyduğu gerçekler, iman etmek isteyen herkes için yeterli bir delildir. Ancak konuya geleneksel çevreler tarafından esas alınan rivayetler açısından bakıldığında da söz konusu rivayetlerin kendi içinde çelişkili oldukları görülebilir. Bir rivayette peygamberimizin: “İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah’ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeleyeceğim. O gün Livdu’l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Âdemoğlunun Allah’a en kerim olanı da benim. Bunda fahr (övünme) yok!” dediği iddia edilir. Bir başkasında ise “Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım.” dediği iddia edilir. Buna karşın bir diğer rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Resulullah’a bir adam gelip: ‘Ey Hayru’l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)’ diye hitap etmişti. Aleyhissalatu vesselam hemen müdahale etti: ‘Bu söylediğin İbrahim aleyhisselamın vasfıdır.’” Yine söz konusu ilk iki rivayetteki iddialara rağmen başka rivayetlerde: “Peygamberlerden birini diğerine üstün kılmayın. “Bir kulun: Benim, Yunus İbnu Metta’dan hayırlı (üstün) olduğumu söylemesi uygun olmaz.” “Hıristiyanların Meryemoğlu İsa’yı övmede haddi aştıkları gibi, beni övmede siz de haddi aşmayın. Bilin ki ben sadece bir kulum. Benim hakkımda Allah’ın kulu ve elçisidir deyin.” ve “Beni Musa’ya üstün tutmayın.” dediği rivayet edilir. Özellikle örnek verilen bu son dört hadis rivayetinin Kur’an’a uygunluğu ve peygamberimizin insanlara nasihat verirken bu türden sözler söylemiş olmasının mümkün olduğu son derece açıktır. Dolayısıyla bu yöntemden hareketle yani rivayetlerin Kur’an’a arz edilmesiyle, bir sözün peygamberimizin ağzından çıkmış olup olamayacağına dair -kesin olmamakla birlikte- bir kanıya varmak mümkün olabilir.

Yine çeşitli rivayetlerde peygamberimizin şöyle söylediği iddia edilmektedir: “Kıyamet günü insanların efendisi benim.” Bir diğer rivayet de şu şekildedir: “Ben Âdem’in çocuklarının efendisiyim.” Buna rağmen bir başka rivayette kendisine bu şekilde hitap edilmesine ve abartılı şekilde övgüler yapılmasına karşı çıktığı iddia edilmiştir: “Beni Amir heyetiyle Resulullah’ın yanına gitmiştik. ‘Sen bizim efendimizsin!’ diye hitap ettik. ‘Efendi, Allah’tır!’ buyurdular. Biz: ‘Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!’ dedik. Bize: ‘Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı metihlerde) koşturmasın’ buyurdular.” Bu rivayetlerin kendi aralarında çeliştikleri açıktır. Şayet bu şekilde bir diyalog yaşanmışsa peygamberimizin bu tavrının Kur’an’a uygun olduğu da açıktır. Çünkü Kur’an ayetleri açık bir şekilde peygamberlerin arasında ayrım yapılmamasını hatırlatır. Öte taraftan dünyada da ahirette de efendi yalnız Allah’tır. Hesap günü Allah’tan başka hiç kimse insanların efendisi olmayacaktır. Peygamberler de dahil herkes Allah’ın kuludur. Ahiret hesabının görüleceği gün de herkes O’nun kulu olarak huzuruna gelecektir.

Emre Dorman