Kur’an’ın sürekli olarak okunan ve okumakla anlamı tükenmeyecek, eskimeyecek bir kitap olduğuna daha önce dikkat çekilmişti. Okumakla anlamı ve insana kazandırdıkları tükenmeyecek olan Kur’an’ın inanan insanların hayatlarının merkezinde olması, en güzel biçimde anlamak ve ayetleri üzerine düşünmek için sürekli olarak okunup gündemde tutulması gerekir.
Kur’an’ın okunmasını sıradan herhangi bir şeyin okunması gibi görmemek gerekir. Çünkü Kur’an’ı okumak, anlamak ve yaşamak her Müslüman’ın kulluk görevidir. Demek ki Kur’an ile kurulacak ilişkinin bu gerçek dikkate alınarak kurulması gerekir. Kur’an’ın okunması ile ilgili üç temel kavram öne çıkar. Bunlar, tilâvet, kıraat ve tertîl kavramlarıdır. Tilâvet kelimesi Kur’an’da tekrar etmek, takip etmek gibi anlamlarının yanında aynı zamanda anlatmak, bildirmek ve okuyup aktarmak gibi anlamlarda kullanılır. Dolayısıyla tilâvet bir anlamda dilin okuyup telaffuz ve tekrar etmesi demektir. Kıraat etmek ise tilâvetten daha ileri bir aşama olan aklın ve zihin okuma eylemine dahil edilerek anlama faaliyetinin devreye girmesi
anlamına gelir. İlk vahyedilen ayet olduğu kabul edilen Alak Suresi’nin ‘ikra’ yani ‘oku’ emri aklın ve zihnin okuyup anlaması anlamına gelmektedir. Zaten ilk vahiy geldiğinde peygamberimizin elinde tilâvet edeceği yani takip edeceği yazılı bir metin yoktur. Bu okumaktan maksadın âlemin ve varlığın yaratılışının düşünülüp kavranması ve tüm bunların yaratıcısı olan Allah’ın kudretine tanık olunması olduğu düşünülebilir. Kıraat etmek, okunan ayetlerin anlamlarını kavramak ve mesajları üzerine düşünmektir. Bu yüzden olsa gerek ayette, Kur’an’ı kıraat etmeden yani aklı ve zihni de dahil ederek anlamak üzere okumadan önce şeytandan Allah’a sığınılması söylenir.
Tertîl ise kıraatin nasıl yapılması gerektiğini öğreten bir okuma şeklidir. Tertîl ile okumak, aceleye getirmeden, içselleştirerek, yavaş yavaş, yoğunlaşarak ve bütünleşerek okumak gibi anlamlara gelir. Kur’an ayetleri Allah’tan gelen ilahi mesajlardır. Kur’an ayetlerinin özümsenerek ve aceleye getirmeden ağır ağır okumasının önemi, içeriğinin ve sorumluluğunun ağırlığından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ı okurken en ileri seviyede özen ve hassasiyet gösterilmesi gerekir. Kur’an’da peygamberimize de Kur’an’ı tertîl üzere yani aceleye getirmeden, ağır ağır, üzerine düşünerek yani hakkını vererek okuması söylenir. Yine ayetlerde dikkat çekildiği gibi Kur’an’ın peygamberimize vahyedilmesi de toptan bir seferde değil parça parça şeklinde ve kalbini sağlamlaştırmak için ağır ağır okunan bir tertîl üzeredir. Dolayısıyla Kur’an’ı tilâvet, kıraat ve tertîl üzere okumak onu önce dilimiz ile telaffuz etmek, sonra aklımız ve zihnimizle anlayıp kavramak sonra da gönlümüz ile ağır ağır okuyarak kalbimizi sağlamlaştırmak şeklinde gerçekleşmelidir.
Rabbimiz, kitabında, hem indirdiğim hem de yarattığım ayetleri oku yani düşün, anla, duyur, çağır mesajını verdiğine göre, hesap günü ahirette “Okudun mu?”, “Düşündün mü?”, “Anladın mı?”, “Duyurdun mu?” diye soracaktır bize. Bir kişinin faydalı olan her türlü kitabı okuması güzeldir. Ancak Kur’an dışında hiçbir kitap için “Bunu neden okumadın?” diye sorulmaz ahirette. Hayatımız boyunca birçok kitap okuruz. Mesela bilgi ve görgü sahibi olmak için Doğu ya da Batı klasikleri olarak meşhur olmuş kitapları baştan sona yazarları, isimleri ve içerikleri ile bilmek isteriz. Tüm bunları ve benzerlerini bilmek isterken Allah’ın Kitabı’ndan habersiz kalarak kendimize yazık ederiz. Muhammed Gazali’nin (ö. 1996) tespiti çok yerindedir: “Dünyanın her yerinde insanlar bir şey öğrenmek için okurlar. Müslümanlar ise Kur’an’ı sadece okumak için öğrenirler.”
Birçok evde Kur’an vardır. Ancak genellikle Kur’an, evin yüksekçe bir yerine asılı halde ya da kütüphanenin üst raflarından birinde durmaktadır. Belki sadece bazı özel gün ve gecelerde açılıp okunmakta, çoğu zaman da Kur’an ile anlamından uzak bir ilişki kurulmaktadır. Oysa ayetlerde Kur’an’ın, üzerine düşünülüp öğüt alınacak bir kitap olduğu hatırlatılmaktadır.
Kur’an, anlamı bilinmeden seslendirilmek için indirilmemiştir. Dolayısıyla Kur’an’ı anlamadan seslendirmekten ibaret kılmak gerçek anlamda Kur’an’ı okumak değildir. Kur’an’ın anlamıyla buluşmak, Kur’an’ı aceleye getirmeden ağır ağır ve ayetleri üzerine derin derin düşünerek okumak ve bu şekilde ilahi hikmetlere tanık olmak gerekir. Önemli olan Kur’an’ı baştan sona olabilecek en hızlı şekilde okumak değil en iyi biçimde anlayarak ve kavrayarak okumak ve ayetlerini içselleştirmektir.
Kur’an ayetleri sözlerin en iyi ve en güzel olanıdır. Çünkü Kur’an, Allah’tandır. En iyi ve en güzel isimler Allah’ın olduğuna göre hiç şüphesiz en iyi ve en güzel sözler de Allah’ın olacaktır. Dolayısıyla okunmayı, anlaşılmayı ve en güzel biçimde hayata taşınmayı en çok hak eden söz Kur’an’dır. Allah’a iman eden herkes öncelikle bu gerçeği fark edip anlamalıdır. Kur’an’ı çok seven ve ona saygı gösteren herkesin ona gösterilecek en büyük saygı ve sevginin onu en güzel biçimde anlayıp hayata taşımaktan geçtiğini bilmesi gerekir.
Kur’an tam anlamıyla hayat kitabıdır. Hem insana hem de topluma hayat verip canlılık kazandırmak hem de dosdoğru yön veren bir ışık olmak için indirilmiştir. Dolayısıyla inananların kendilerine hayat verecek olan bu çağrıya uyup gereğini yerine getirmeleri gerekir. Kur’an, Allah’ın yeryüzündeki ipidir. Bu ipe sımsıkı tutunup sarılmak ve ayrılığa düşmemek gerekir.586 Çünkü iyi ve güzel davranışlarda bulunarak kendini Allah’a teslim eden kişi, asla kopmayacak olan en sağlam bağa (kulpa) tutunmuş/sarılmış olur. Kur’an, âlemlere uyarıcı olması için Furkan; hakla batılı, doğru ile yanlışı ayırt eden bir ölçü kılınmıştır. Rahman ve Rahim olan Allah bu büyük lütfu
ile de kalmamış aynı zamanda kendisine karşı duyarlılık ve sorumluluk bilinci ile hareket eden kulları için de bir furkan yani doğru ile yanlış arasında ayrım yapabilme kabiliyeti var edeceğini müjdelemiştir. Çünkü yine ayetlerde dikkat çekildiği gibi Kur’an ancak takvalı yani duyarlı olan kullar için bir doğru yol rehberidir. Önce insanın duyarlılık ve sorumluluk bilincine sahip olması gerekir ki Kur’an ona doğru yolda rehberlik etsin. Dolayısıyla inanan bir insanın Allah’ın merhametine erişebilmesi için Kur’an’a uygun davranarak takvalı yani duyarlı olması gerekmektedir.591
Kur’an’ın bu bereketinden en iyi biçimde istifade edebilmek, duyarlılık ve sorumluluk bilinci ile hareket ederek insan ve inanan olmanın gereklerini yerine getirebilmek ve bu sayede Allah’ın sevgisine ve rızasına erişebilmek için Kur’an’ı en güzel biçimde anlamak, özümsemek ve hayata taşımak gerekir. Bunun dışında Kur’an ile kurulacak her türlü ilişki en başta Allah’a sonra da eşsiz ve benzersiz ayetlerine gereken önemi vermemek anlamına gelecektir.
Emre Dorman