“Müjde, yeni öğreti, yeni haber” anlamına gelen İncil, Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen ve iman edilmesi emredilen ilahî kitaplardandır. İlgili âyetlerde belirtildiğine göre Hz. Îsâ, İsrâiloğulları’na peygamber olarak gönderilmiş, ona Allah tarafından İncil vahyedilmiş ve öğretilmiştir. İçinde Tevrat’ı tasdik eden ve Muhammed aleyhisselâmın peygamber olarak gönderileceğini müjdeleyen âyetler vardır, o bir nur ve hidayet kaynağıdır. Kur’an’da buna temas eden âyetlerden biri şöyledir:
“Onların izleri üzerine de arkalarından Meryem oğlu Îsâ’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona, içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı tasdik edici, müttakilere de hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i vedik.”
Bazı rivayetlerde İncil’in ramazanın on dört veya on sekizinci gününde nâzil olmaya başladığı bildirilmiştir. Müslüman âlimler İncil’in de Tevrat gibi topluca indirildiğini kabul eder.
Kur’an’da yer alan beyanlara göre İncil’de insanlar Allah’ın birliğin ve Hz. Îsâ’nın peygamberliğine iman etmeye davet edildiği halde daha sonra hıristiyanlarca tahrif edilip, bu kitapta tevhit akîdesi teslisle, Hz. Îsâ’nın insanlar arasından seçilmiş bir beşer-peygamber olduğu gerçeği de bedenlenmiş bir tanrı olduğu inancıyla değiştirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim bu inançların bâtıl olduğunu, akla ve vahye dayanan hiçbir temelinin bulunmadığını beyan etmiştir.
Bugün hıristiyanların kutsal kitabı, Ahd-i Cedîd diye adlandırılır. Bu isimlendirme, milâttan sonra II. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde Ahd-i Cedîd “İncil” ve “Havâriler” bölümüne ayrılırken daha sonra üç kısımdan oluşmuştur. 1. Tarihî Kitaplar: Dört İncil ve Resûllerin İşleri. 2. Tâlimî Kitaplar: Pavlos’un Mektupları ile Katolik Mektupları. 3. Peygamberlik: Yuhanna’nın Vahyi.
Bu kitaplar, Hz. Îsâ’nın hayatta iken elde mevcut olmadığı halde uzun zaman içinde vücut bulup şifahî olarak nakledilmiş ve sonradan yazıya geçirilmiştir. Bu sebeple İncil, Allah’tan geldiği şekliyle korunamamış ve muhtevasına pek çok beşerî unsur eklenmiştir. Zamanımıza intikal eden ilk yazılı metinler Pavlos’un Mektupları’dır.
Milâdî II. yüzyılın ilk yarısına kadar tek İncil’den söz edildiği halde daha sonra oluşan pek çok İncil arasından sadece dört tanesi kilisece muteber sayılmış, Hz. Muhammed’in peygamberliğini açık ifadelerle müjdeleyen Barnaba İncili ise bu İnciller arasına alınmamış, söz konusu İnciller’in milâdî II. yüzyılın ikinci yarısından sonra yazıldığı tespit edilmiştir. Suriye ve Filistin’deki hıristiyanlar Matta, Yunanistan’dakiler Luka, Roma’dakiler Markos İncili’ni kullanmışlardır.
İncillerin ilk üç tanesi birbirine oldukça benzediklerinden Sinoptik İnciller diye anılır. Yuhanna İncili ile bu sayı dörde çıkmaktadır. Birbirlerine nispetle çelişkili ve farklı bazı ifadeler taşıyan bu dört İncil’in muteber kabul edilip tanzim edilmesi IV. yüzyılda gerçekleşmiştir. Hıristiyanlar da kilisece benimsenen söz konusu dört İncil’in Hz. Îsâ döneminde yazılmadığı gerçeğini itiraf etmektedir.
Tanrı’yı insan seviyesine indirmek ve insanı tanrılaştırmak suretiyle akla ve vahye aykırı inançlar içermesi, Hz. Îsâ Ârâmîce konuştuğu halde mevcut bütün İnciller’le Ahd-i Cedîd’in Grek dilinde yazılması, Hz. Îsâ dönemine ait yazma nüshalarının bulunmaması, başlangıçta tek İncil’in varlığından söz edilirken daha sonra çoğalıp Ahd-i Cedîd metinlerini oluşturması ve Hıristiyanlığın kutsal kitabını teşkil etmesi gibi hususlar, Cenâb-ı Hak’tan gelen şekliyle İncil’in zamanımıza ulaşmadığını kanıtlamaktadır. Şu halde Hz. Îsâ’nın hayatına dair bilgiler ve çeşitli öğütler içeren mevcut İnciller’e vahiy ürünü olmayan birtakım ifadelerin dahil edildiğini kabul etmek gerekir.