ŞEYHU’L-EKBER nedir?
Arapça en büyük şeyh demektir. Mutasavvıflar, Muhyiddin bin Arabi Hazretlerini büyük bir tasavvuf önderi saydıkları için, ona, “şeyhu’l-ekber” demişlerdir.
Tasavvuf Terimleri
Arapça en büyük şeyh demektir. Mutasavvıflar, Muhyiddin bin Arabi Hazretlerini büyük bir tasavvuf önderi saydıkları için, ona, “şeyhu’l-ekber” demişlerdir.
Harem-i Şerifte Halife tarafından görevlendirilen zata, şeyhu’l-Harem denir. Hac yolu üzerinde bulunduğu için Şam valileri hakkında da bu tabir kullanılırdı. İman ise öyle ki, Şeyhu’l-Harem olsa, Kur’ân’ı yakar, Kabe’yi beytü’s-Sanem eyler. Yenişehirli Avni
Arapça-Farsça şeyhin oğlu anlamında bir terim. Tarikat şeyhlerinin erkek evladına da şeyhzade denirdi. Bu, halk arasında hafifletilerek Şehzade diye telaffuz olur.
Terakki sırasındaki cem’u’l-farka denir. Bu yükseliş (Terakki) Vahidiyet Hazretinden, Ehadiyet Hazretine doğrudur. Zıddı Sadeu’ş-Şi’b’dir, ki Ehadiyyetten Vahidiyete iniştir. Fenadan sonra davet ve başkalarını kemale erdirmek üzere, beka haline geçiş, Sadeu’ş-Şİ’b olarak değerlendirilir.
Sühreverdiyye’nin kollarından biri olup, Şihabüddin Ebu Hafs Ömer b. Muhammed es-Sühreverdî el-Bekrî (öl. 632/1234) tarafından kurulmuştur.
Hacı Bayram, insanın seziş yüceliklerinden kaynaklanan şiir hakkında şunları söyler: “Nazm evliyanın keramatındandır” Tasavvuf erbabı şiiri zorlama ile değil, hal ile söyler. Sûfîler, rumuz ve istiareli anlatımlarla, içlerinde bulundukları halleri şiirle anlatırlar. Sûfîlerin önemli bir kısmı, güzel sanatın bu yönünden uzak durmamışlardır. Divan sahiplerinin çoğu sûfîlerdir.
Türkçemizde de kullanılan Arapça bir kelime. Tasavvufta bela gelince, belayı gönderen Allah, kula şikayet edilmez, şikayet, Hz. Yakub (a)’un yaptığı gibi, (Hüznümü, kederimi ancak Allah’a sızlanırım, Yûsuf/86) yine belayı gönderen Allah’a yapılır.
Şikeft, Farsça mağara demektir. Eskiden yolculuklarında mağaralarda kalmaları, sûfîlerin şikeftiyye diye anılmalarına neden olmuştur.
Ebu Abdullah Muhammed Şinnavî (ö. 1208/1 61 9)’ye dayandırılan bir tasavvuf okulu, Ahmediyye’nin kollarmdandır.
Ar ve namus bir şişe gibi, kırıldı mı, bir daha tamir edilemez. Kalp, ar ve namus bakımından şişeye benzetilmiştir.