Kur’ân-ı Kerim’de kıyamet alâmetleri karşılığında “alâmet” anlamındaki şerâtın çoğulu olan eşrât ile “zaman dilimi, belirlenmiş vakit” mânasına gelen saat kelimeleri, terkip haliyle olmasa da ayrı ayrı yer almaktadır. Kur’an’da ve hadiste ayrıca âyât, emârât, alâmât gibi kelimelerin saat ve kıyamet kelimeleriyle izâfet terkibi meydana getirilmek suretiyle kullanılışı söz konusudur.
“Onlar saatin kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?”
Taberî ve Zeccâc gibi müfessirler burada geçen saatı kıyâmet-i kübrâ, eşrâtı da “kıyamet alâmetleri” şeklinde tefsir ederken bazı müfessirler söz konusu ifadenin siyak ve sibakına dayanarak saate “kâfirlerin başına gelecek olan helâk vakti”, eşrâta da bu vaktin yaklaştığının alâmetleri anlamını vermektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de “yaklaşan, gerçekleşmesi yakın olan” anlamına gelen âzife kelimesi geçmekte ve “zaten gelmekte olan kıyametin kopmasının büsbütün yaklaştığı” ifade edilmekte, çeşitli âyet-i kerîmelerde kıyametin kopma zamanının yakın olduğuna vurgu yapılmaktadır. Hadislerde ise kıyamet alâmetleri anlamına gelen “eşrâtü’s-sâa, emârâtü’s-sâa”, “kıyametten önce vuku bulacak alâmetler…” şeklinde birçok ifade yer almaktadır.
İslâm inancında kıyametin kopma zamanı Allah’tan başka kimsenin bilemediği bir gayptır. Ancak kıyametin öncesinde veya başlangıcında bazı alâmet ve işaretlerin belireceği de bilhassa hadislerde yoğun olarak dile getirilmektedir.