Kadın peygamber geldi mi? Neden kadın peygamber yok? Kadınlardan neden peygamber olmadı?

Bu konuda kesin bir hükme varmaktan çok konu ile ilgili ayetler incelenecek, söz konusu ayetlerin kadın peygamber gönderilmediği görüşünü ne oranda desteklediğine bakılacak ve şayet hiç kadın peygamber gelmediyse bunun nedenleri anlaşılmaya çalışılacaktır. “Kur’an’da hangi peygamberlerin ismi geçmektedir?” bölümünde de dikkat çekildiği gibi Kur’an’da nebi ve resul olarak görevlendirildikleri ifade edilen ve ismi geçen kişilerin tamamı da erkek nebi ve resullerdir. Kur’an’da ismi geçen ve haberleri verilen nebi ve resullerin, Allah tarafından seçilerek ilahi mesajları ileten nebi ve resullerin tamamı olmadığını da hatırlatmak gerekir. Kur’an’ın insanlığın başlangıcından itibaren gelen tüm nebi ve resulleri anlatmak gibi bir amacı bulunmamaktadır. Zaten teknik olarak da bu çok gerçekçi değildir. Bunun için Kur’an’ın ciltlerce kitap olması gerekirdi. Kur’an ayetleri tarih boyunca hemen her topluma Allah’a kulluk etmeleri, isyandan, azgınlık ve zorbalıktan uzak durmaları için elçilerin gönderildiğini ancak bunların sadece bir kısmından haber verildiğini bildirmektedir. Aynı zamanda peygamberimizin kendiliğinden türeyen bir elçi olmadığı ve ondan önce de toplumlara elçiler gönderildiği hatırlatılmıştır. Dolayısıyla Kur’an’da sadece bir kısım nebi ve resullerin ismi geçmektedir. Bu ayetlerden hareketle kendisinden haber verilmemiş kadın bir nebi ya da resulün gönderilmiş olabileceği düşünülebilir. Bu noktada “Şayet kadın bir nebi ya da resul gönderilmiş olsaydı en azından birinin isminin geçmesi, böylece bu konudaki belirsizliğin netleşmesi gerekmez miydi?” şeklinde bir soru sorulabilir. Şüphesiz bu tür bir soru dikkate değerdir. Ancak kadın bir peygamber gönderilmişse de isminin geçmesi zorunlu ya da gerekli değildir. İsmi geçmeyen birçok erkek peygamber de olduğu unutulmamalıdır. Bu arada Yahudilik ve Hıristiyanlık açısından da sayıları az olmakla beraber kadın peygamberden söz edildiği görülebilir. Müslümanların tarihi içinde de bu konu tartışılmış, büyük çoğunluk peygamberlerin sadece erkeklerden seçildiği görüşünü benimsemekle birlikte Eş’arîler ve İbn Hazm gibi bazı Sünnî bilginler kadınlardan da nebilerin seçildiğini, fakat resul gönderilmediğini söylemişlerdir.

Şayet hiç kadın peygamber gönderilmemişse de bunun nedeni kadınların peygamberlik görevini yerine getiremeyecek olmaları değil; bu görevi yerine getirirken muhatap olacakları kişilerin genellikle azgın, zalim, duyarsız, umursamaz, sapkın, kaba-saba, ön yargılı, sabit fikirli ve bedevi zihniyetli insanlar olmaları olabilir. Doğrusunu Allah bilir. Hz. Nuh’u yalanlayıp, Allah’ın mesajlarını iletmekten alıkoymak için ona karşı zorbalık yapan, Hz. İbrahim’i diri diri ateşe atmak için tuzak kuran ancak tuzakları Allah tarafından boşa çıkartılan, Hz. Şuayb’ı taşlamakla ya da kovmakla tehdit eden, Hz. Musa’ya türlü eziyetler yapan, Hz. İsa’yı öldürmek üzere çarmıha gererek asmaya kalkan ama tuzakları Allah tarafından boşa çıkartılan, yalnız Allah’a kulluk ettikleri ve toplumlarının sapkın inançlarından yüz çevirdikleri için toplumlarından uzaklaşmak ve hayatta kalabilmek adına mağaraya sığınmak zorunda kalan inanmış gençleri buna mecbur eden, peygamberimiz Hz. Muhammed’i doğup büyüdüğü şehirden sürüp çıkaran, onu hicret etmeye zorlayan ve yolda öldürülmemek için mağaraya sığınmak durumunda bırakan toplumların gerçekle yüz yüze geldiklerinde peygamberlere karşı nasıl zalim olabildiklerini unutmamak gerekir. Öyle ki gerçekler karşısında çaresiz kaldıkları kimi zamanlar kendilerine gelen peygamberleri bile öldürebilmişlerdir. Yine ayetler; tutuşturulmuş yakıtla dolu ateşli çukurun başında oturmuş, inananlara yaptıkları işkenceyi seyreden ve inananlardan yalnızca güçlü ve övgüye layık olan Allah’a iman etmeleri nedeniyle intikam alan zalimlerden söz eder. Allah’ın bir mucizesi olarak babasız dünyaya getirdiği bebeği ile kavminin karşısına çıkan Hz. Meryem’in, nasıl sorgusuz sualsiz etiketlenip iffetiyle ilgili iftira ve hakaretlere maruz bırakıldığını da hatırlamak gerekir. Oysa Hz. Meryem Allah tarafından seçilmiş ve örnekliği ile âlemlerin kadınlarından üstün tutulmuştu. Peygamberlerin ve onlarla beraber inanan erkek ve kadınların karşılaştıkları zorluklar ve çektikleri sıkıntılar sıradan ya da hafife alınabilir gibi değildir.

Geçmişten günümüze özellikle erkek egemen toplumların kadına bakışı ortadadır. Antik Yunan gibi bir medeniyette dahi kadına bakış bedevi zihniyetten çok farklı değildir. Erkek egemen toplumlarda peygamber olarak gönderilen bir kadının sözünün dinlenmesi pek mümkün gözükmemektedir. Bu çarpık zihniyetteki insanlar erkek peygamberlerin dahi sözlerini dinleme noktasında bahaneler ileri sürerken “Bir kadın mı bize doğruyu gösterecek?” diyebilir. Bir nedeni bu olabilir. Diğer taraftan Kur’an ayetleri yukarıda da dikkat çekildiği gibi peygamberlerin gönderilmiş oldukları toplumların baskı ve zorbalıklarına maruz kaldıklarından, çeşitli işkence ve saldırılar ile eziyetlere uğradıklarından ve kimi zaman da katledilip öldürüldüklerinden bahseder. Bir kadının bu tür çirkinlikler ile yüz yüze gelmesi erkeğinkinden çok daha zordur. Son derece yanlış olsa da tarih boyunca erkek egemen toplumlarda kadınlar cinsellikleri ile ön plana çıkmış ve kişilikleri gölgelenerek dişilikleri üzerinde yoğunlaşılmıştır. Kadın bir peygambere yönelik cinsel içerikli manevi ve fiziki taciz ve tecavüzler hem kadının hem de peygamberlik onurunun küçük düşürülmesine neden olabilir. Allah’ın bu zorlu görevi erkeğe yükleyerek kadını koruyup muhafaza etmiş olduğu düşünülebilir. Başka bir neden de kadının annelik durumu olabilir. Hem vahiy sürecinin hem de tebliğ faaliyetlerinin her durum ve şartta devam ettirilmesi gerekir. Annelik ciddi sorumluluk gerektiren ve kadının her anlamda enerjisini ve vaktini alan bir durumdur. Çocuklarına ilgi ve şefkat göstermesi, bebeklik dönemlerinde emzirmesi ve onları her anlamda koruyup gözetmesi gerekir. Erkekler ise bu anlamda anneye nazaran daha az sorumluluk üstlenir. Bir nedeni de bu olabilir. Bilindiği gibi en son vahiy ve son peygamberlik yedinci yüzyılda gelmiştir. Hem öncesi hem de yedinci yüzyıl şartları düşünüldüğünde peygamberlik görevinin kadınların karşı karşıya kalacakları zorluklar açısından son derece ağır bir yük olduğu söylenebilir. Bugünün en gelişmiş, özgür ve medeni olarak kabul edilen Avrupa ülkelerinde bile kadınların ondokuzuncu yüzyıla kadar üniversitelerde iş bulmakta ve ders vermekte zorlandıklarını, yirminci yüzyılın ortalarına kadar seçme ve seçilme haklarının bulunmadığını ve çok zor mücadeleler sonucu bu hakkı elde edebildiklerini hatırlamak gerekir. Günümüz dünyasında bile kadınların gerek sosyal hayatta gerekse iş dünyası içinde çeşitli açılardan erkek egemen yapının mağduru olabildiği ve her anlamda zorbalıkla karşı karşıya kalabildikleri görülmektedir. Erkek egemen zihniyetin beraberinde getirdiği haksızlıklar ve erkek ile kadın arasındaki rekabet eşitsizliği ortadadır. Dolayısıyla bazı meseleleri değerlendirirken insan faktörünü göz ardı etmemek gerekir.

Yine de bu konuda kesin hüküm vermek doğru değildir. Doğrusunu Allah bilir. Bu durumda akla konu ile ilgili ayetler ve o ayetlerde geçen ‘racül’ kelimesinin anlamı gelebilir. Kur’an’da üç ayette peygamberimize hitaben kendisinden önce de kendilerine vahyedilen erkeklerden/insanlardan/kişilerden (rical) başkasının (peygamber olarak) gönderilmediği ifade edilmektedir. Ayetlerde geçen ‘rical’ kelimesi ‘erkekler’ anlamında alınırsa gelen tüm peygamberlerin yalnızca erkeklerden seçilmiş olduğu görüşü daha doğru gözükmektedir. Ancak kelimenin tekili olan ‘racül’ sözcüğünün “erkek” anlamı yanında “cinsiyet içerikli olmayan insan ve kişi” gibi genel anlamları da bulunmaktadır. Dolayısıyla ‘rical’ kelimesine ayetin bağlamına göre insanlar ya da kişiler anlamının verilmesi de mümkün gözükmektedir. ‘Rical’ kelimesinin; A’raf’ta herkesi yüzlerinden tanıyan erkeklerin/insanların/kişilerin bulunduğunu, bu kişilerin cennete girmeyi arzulamalarına rağmen henüz oraya giremeyen kişiler oldukları söylenir. Bu ayette geçen rical kelimesine erkekler anlamı verilmesi durumunda, arafta cennete girmeyi uman ve bekleyen bu kişilerin sadece erkeklerden oluştuğu ve içlerinde hiç kadın olmadığının iddia edilmesi gerekir ki; bu şekilde bir yorumun doğru olmayacağı açıktır. Benzer bir örneğin, inananlar arasından Allah’a verdiği söze sadık kalanları anlatan ayette de görülmesi mümkündür. İnananların da sadece erkeklerden oluşmadığını anlamak zor değildir. Bir başka ayette, ticaretin de alışverişin de kendilerini Allah’ı hatırlamaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı kimselerden söz edilir. Ayette dikkat çekilen, Allah’ın yaptıklarının en güzeli ile ödüllendirecek ve lütfundan fazlasıyla vereceği kimseler sadece erkekler değildir. Kadınlar da buna dahildir. Ayetlerde bu gerçek açıkça ifade edilir.

Bu durumda söz konusu üç ayette ifade edilen rical kelimesinin; cinsiyet vurgusu yapan erkekler değil, tür vurgusu yapan insanlar ya da kişiler anlamına geldiği söylenebilir. Bu açıdan bakınca ayetin vurguladığı şeyin gelen peygamberlerin erkek oluşu değil, insan türünden oluşu olacaktır. Bunun nedeni ise Kur’an boyunca inkârcıların melek elçi beklentileridir. Zaten örnek verilen ayetlerin öncesinde inkârcıların bu beklentilerine dikkat çekilmekte, ardından hataları gözler önüne serilmekte ve bu beklentinin boş ve anlamsız olduğu çünkü Allah’ın peygamberimizden önce de sadece insanlardan elçiler gönderdiğine vurgu yapılmaktadır. Ayetlerde, kendilerine hidayet geldiğinde insanların inanmalarını sadece “Allah, elçi olarak bir insan mı gönderdi?” demelerinin engellediğine ve şayet yerde yerleşip yürüyenler melekler olsaydı elbette gökten onlara elçi melek indirileceğine dikkat çekilir. Gerçeği yalan sayanlar; kendileri gibi insan olan, çarşı pazar gezen ve yiyip içen bir elçiyi kabullenmek istemiyorlar. Bu beklentilerine rağmen ayetler ısrarla, yemek yiyen ve çarşılarda dolaşan insan peygamberlerin dışında bir başkasının peygamberimizden önce de elçi olarak gönderilmediğini hatırlatıyor. Melek bir elçi beklentisinin peygamberimiz ile birlikte başlamadığı, Hz. Nuh’un kavminin de aynı beklenti içinde olduğu ayetlerde vurgulanıyor. Dolayısıyla peygamberimize hitaben kendisinden önce de kendilerine vahyedilen erkeklerden/insanlardan/kişilerden (rical) başkasının (peygamber olarak) gönderilmediğini ifade eden üç ayetin, gerçeği yalanlayanların melek elçi beklentilerine cevap vermek üzere indirildiğini ve daha önce de insan olan elçilerden başkasının gönderilmediğini vurguladığı düşünülebilir. Bu durumda gönderilen tüm nebi ve resullerin erkeklerden seçildiği görüşünün, bu konuda delil olarak getirilen söz konusu üç ayetten çıkarılamayacağı iddia edilebilir. Allah’ın detaylı bilgi vermediği konuların kesin olarak bilinemeyeceğinin kabul edilmesi gerekir. Hiç şüphesiz her şeyin en doğrusunu yalnız Allah bilir. İnsanların dini konulardaki bilgisi, Allah’ın ayetleri ile açıklayıp bildirdiği kadar olabilir.

Emre Dorman