Buradaki problem meselenin kuruluş ve işleyişinde değil, münazara şekline sokulup tartışılmasındadır. Şöyle ki: İnsan işlediği fiilleri alın yazısına bakarak yapmamakta, kendi arzu ve isteğine göre kurgulayıp meydana getirmektedir. Bu, dinî ve ahlâkî sorumluluk doğuran davranışlarda olduğu gibi günlük hayatımızda da böyledir. Kader-irade ve sorumluluk konusu irdelenirken üç önemli noktanın daima göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Birincisi Allah’ın ilmi, ikincisi kudret ve iradesi, üçüncüsü de kulun sorumluluğudur.
Kâinatta vuku bulan olayları Cenâb-ı Hakk’ın önceden -isterseniz ezelden itibaren deyiniz- bilmeyip ancak vuku bulunca vâkıf olması O’na bilgisizlik (cehalet) nispet etme sonucunu doğurur, bunu ulûhiyyet makamıyla bağdaştırmak mümkün değildir. Olayın meydana getirilmesi sırasında, Allah’ın, engellemeye veya başka türlü gerçekleşmesine kudret ve iradesinin bulunmadığını düşünmek de Cenâb-ı Hakk’ı bu sıfatlardan yoksun kabul etme neticesine götürür; şüphe yok ki bu da muhal bir şeydir.
“Allah kendisinden başka tanrı bulunmayan varlıktır. Ezelî ve ebedî hayatla diridir, her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı idare edendir. O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku sarar. Göklerde ve yerde olan her şey O’na aittir.”
Şüphe yok ki Allah Teâlâ, kulunu güç yetiremeyeceği bir fiille yükümlü tutmaz ve hiçbir şekilde ona zulmetmez. Buna göre teorik açıdan Cenâb-ı Hakk’a kemal mertebesinde ilim, kudret ve irade sıfatlarını izâfe etme zarureti ortadadır. Bu durum realite bakımından da herkesin, davranışlarını kendi arzu ve istekleriyle gerçekleştirdiği gerçeğini ispat etmektedir.
Şunu da belirtmek gerekir ki biz insanlar bazan karşılaştığımız fevkalâde olaylar münasebetiyle “Ne yapalım, kaderimiz bu imiş!” deriz. Bu tür ifadeler genellikle elimizde olmayan sebepler neticesinde meydana gelen üzücü olaylar hakkında sarfedilir. Hemen hatırlatalım ki bu durumlarda kula yönelik bir sorumluluk yoktur. Böylesi hadiseler mümin için bir imtihan ve sabrettiği takdirde mânevî derecesini yükseltme vesilesidir. Halbuki burada tartıştığımız husus kader ve sorumluluk ilişkisidir.