İntihar saldırısı caiz mi? İntihar bombacısı olmak günah mı? İslam’da intihar saldırısı hükmü nedir?

İntihar saldırıları, âzami zayiat oluşturmak üzere belirlenmiş bir mekân veya hedefe yönelik olarak gerçekleştirilen ve çoğu kere saldıran kişinin de ölümüyle neticelenen ve politik bir mesaj vermeyi hedefleyen sansasyonel terörist bir eylem biçimidir. İntihar saldırıları, yaşadığımız asırda adından çok söz ettiren ve giderek de yaygınlık kazanan terör yöntemlerinden biridir. İntihar saldırıları dünya genelinde, eskiden günümüze pek çok terör örgütü tarafından uygulanagelen bir yöntem olsa da, son yıllarda özellikle Irak ve Filistin’de yoğun bir şekilde uygulanması sebebiyle, İslâmî bir mücadele yöntemi gibi algılanır olmaya başladı.

Tarihin eski dönemlerinden beri belli kişileri hedef alan benzeri saldırıların gerçekleştirildiği bilinmektedir. Ancak günümüzdeki saldırılar, tarihtekinden farklı olarak mahiyet değiştirmiştir. Ortaya çıkan ve basına yansıyan örneklerine baktığımızda intihar saldırıları artık hedef gözetmeksizin uygulanmakta ve pek çok mâsum insanın ölümüne yol açmaktadır. Çünkü günümüz terörü yalnızca hedefine koyduğu insanın ölümüyle yetinmemekte, aynı zamanda verdiği zayiatın büyüklüğüyle de medya üzerinden mesaj vermeyi hedeflemektedir.

Tarihteki örnekler bir kenara bırakılırsa, günümüzde bu türden saldırıların ağırlıklı olarak İslâm dünyasında yaşanması, çağdaş insanın zihninde, sanki İslâm’ın bu saldırıları teşvik ettiği şeklinde bir yanlış kanaatin oluşmasına yol açmıştır. Bugün intihar saldırıları İslâm topluluklarında ortaya çıktığı için, bu saldırıları dile getirmek amacıyla birtakım İslâmî kavram ve terimler kullanılmıştır. Başka bir anlatımla din, intihar saldırılarını meşrulaştırmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Özellikle de günümüzde Filistinli örgütler, intihar saldırılarının meşruiyet temelini, İslâm dinindeki “şehitlik” anlayışına ve Filistin halkının çaresizliğine dayandırmaktadırlar.

Allah insanı en mükemmel ve şerefli bir varlık olarak yaratmış32 ve yeryüzündeki her şeyi onun emrine vermiştir. Bundan dolayıdır ki herhangi bir ayırım yapmaksızın her insan, yaratılışı gereği saygıya değerdir. Yaratılanı yaratandan dolayı hoş görme felsefesi de buradan gelir. Bu sebeple dinimizde esas olan, insanları öldürmek ve yok etmek değil, yaşatmaya çalışmaktır. Pek çok insanın öldürülmesiyle sonuçlanan intihar saldırıları, İslâm dininin temelde barışı esas alan felsefesiyle kesinlikle bağdaşmaz ve dolayısıyla da İslâmî bir mücadele yöntemi olamaz. Daha önce de belirtildiği gibi insan hayatı kutsaldır ve korunmuştur. Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek kadar büyük bir günahtır33 ve bile bile haksız yere adam öldürmenin cezası, içinde ebedî kalınacak olan cehennemdir. Bu sebeple dinimiz, bir insanın kendi hayatını bilerek sonlandırmasını (intihar) yasakladığı gibi34 başkalarının canına kastetmeyi de en büyük günahlardan biri olarak görmüştür.

Dinimiz, karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörüyü müminin karakteristik özellikleri arasında sayar; birbirine sevmeyi ve kardeşçe bir arada yaşamayı emreder. Mümin, insanların kendisine güvendiği, (elindendilinden emin olduğu) karakteri sağlam insandır. Bu sebeple insan şahsiyetine saygı göstermek, canı, malı ve ırzı korumak her müminin dinî ve ahlâkî görevidir. İslâm’da asıl olan birlik, beraberlik, kardeşlik ve huzur içinde bir arada yaşamaktır. Savaş ise asla teşvik edilmeyen, yalnızca zaruri durumlarda savunma amaçlı olarak izin verilen ârızî bir durumdur.

İslâm, başlangıcından beri zulme, haksızlığa ve her türlü azgınlığa karşı çıkmış, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmaya, bozgunculuk yapmaya, yol kesmeye, adam öldürmeye ve kısacası terörizme karşı açık bir savaş ilân etmiştir. Yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmayı (ki terörizmin amacı da budur) adam öldürmekten daha ağır bir günah olarak görmüştür.35 Yeryüzünde adaleti sağlamak, haksızlıkları gidermek ve nefsi müdafaa noktasında savaşa izin verilse de, savaşın bile ahlâkî ilkeler çerçevesinde yapılmasını, güçsüzlerin, yaşlıların, din bilginleri ve kadınların öldürülmemesi istenerek, zayıf ve güçsüzün yanında yer alınmıştır. Başkalarına karşı olan öfkemizin bizi haksızlığa sürüklememesi istenerek,36 savaşın bile adalet ilkesi çerçevesinde olması gerektiği ifade edilmiştir.

İslâm, savaş şartları içinde ve adalet ilkesi çerçevesinde savaşa ve aşırıya kaçmamak şartıyla düşmanı öldürmeye izin vermiştir. İslâm’ın istisnaî bir durum olarak gördüğü savaş kurallarını alıp, barış zamanına tatbik etmek ve insanları öldürmeyi meşru görmek insaf ile bağdaşan bir durum değildir. Oysa ki gerçekleştirilen intihar saldırılarında çoğu kere kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere mâsum insanlar ölmektedirler. Bu hal, İslâm’ın ârızî bir durum olan savaş için ortaya koyduğu ilkelerle bağdaşmamaktadır.

İntihar saldırılarını bir mücadele yöntemi olarak kullananlar, bunu içinde bulundukları çaresizlik durumuyla ilişkilendirip, dinî meşruiyet aramaya çalışsalar da, Hz. Peygamber dönemindeki uygulamalara bakıldığında bu düşünceye bir destek bulabilmek mümkün görünmemektedir. Çünkü yaşanan onca sıkıntı ve cefa, yapılan onca zülüm ve haksızlığa rağmen, asla hakkaniyet kuralları dışına çıkılmamış ve adalet ilkesinden tâviz verilmemiştir. Karşımızdakiler zalim, bizler de bîçareyiz diye sivil ve mâsum insanların zarar görmesine yol açacak bir mücadele yöntemi asla tercih edilmemiştir.

Diğer taraftan zalim insanları cezalandırmak ve korkutmak için, mâsum insanların öldürülmesi, suçun şahsîliği37 ilkesiyle de çelişmektedir. İntihar saldırıları yoluyla insanları öldürmek, mertçe olmayan ve daha çok “arkadan vurma” taktiğine dayalı, onursuz bir öldürme biçimidir. Bu tarzda bir ölüm veya öldürme, şerefli bir varlık olan insanın asaletine yakışan bir durum değildir.

Ayrıca intihar saldırıları, İslâm’ın kardeşliğe, barışa, sevgiye dayalı imajına zarar vermekte, İslâm’ın evrensel çağrısına set çekmekte ve İslâm’ın terörle özdeşleştirilmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla intihar eylemleri, müslüman imajını/kimliğini karartan yanlış bir mücadele yöntemidir.

Dinimize göre malını, canını, namusunu, vatanını, ülkesini ve bayrağını korumak için mücadele etmek meşru olmakla birlikte, meşru bir hedefe ulaştıran yolların da meşru olması gerekir. Bu gaye ile savaş meydanlarında yiğitçe mücadele edenler övülmüştür. Ancak üzerine bağladığı bombaları patlatmak suretiyle sivilasker ayırımı gözetmeksizin gerçekleştirilen eylemler, müslüman şahsiyetine yakışmayan bir mücadele yöntemidir ve dinimizin temel felsefesiyle bağdaşmamaktadır.