Günümüz toplumlarının önemli meselelerinden biri olan intiharı, tek bir sebebe dayalı olarak açıklamak, oldukça zordur. Çünkü herkesin dört elle sarıldığı ve hayatta kalmak için mücadele verdiği bir dünyada, hayata son vermek kolay anlaşılır bir şey değildir. İntihar vakaları incelendiğinde intiharın, başarısızlık, tatminsizlik, beklentilerin karşılanamaması gibi sebeplere dayalı olarak ortaya çıkabildiği gibi, yalnızlık, terkedilmişlik, aile içi veya aile dışı bireylerle yaşanan sorunlar ve duygusal bozuklukların da insanları bunalıma ittiği ve bazı durumlarda da intihara götürdüğü görülmektedir.
Aslında insanları intihara sürükleyen sebeplerin başında depresyon/bunalım gelmektedir. Çünkü sosyal tecritten, ailelerde yaşanan boşanma durumlarının oluşturduğu travmaların yol açtığı yalnızlık ve itilmişlik durumuna kadar pek çok vaka, insanları bunalıma götüren süreç içinde yer almaktadır. Alkol ve uyuşturucunun oluşturduğu yalnızlık duygusu, aile içi ayrılıkların körüklediği ilgisizlik, evlilik sorunları, anne baba ile yaşanan sorunlar ve sevdiği biri tarafından terkedilme gibi durumlar, insanı boşluğa ve bunalıma götüren sebepler arasında ön sırada yer alır.4
Bireyin yaşadığı olaylar karşısında içine düştüğü yalnızlık, fiziksel bir yalnızlık değildir. Çoğu kere insanlarla birlikteyken de kendini yalnız hissedebilir. Buradaki yalnızlık, bireyin diğer insanlar ve toplumla kurduğu iletişimin beklentilerini karşılayamamasından kaynaklanan bir yalnızlıktır. Bu yalnızlık durumunun süreklilik kazanması ise insanda üzüntü, durgunluk, duygu çöküntüsü ve bunalımı körüklemektedir. Bu bunalım hali insanın geleceğe dönük beklentilerini sıfırlamakta ve derin bir ümitsizliğe yol açmaktadır. Bu durumdaki bir bireyde artık duygusal akıl yürütme, olayları abartma, aşırı genelleme ya da her şeyi kötü tarafından görme özellikleri öne çıkmakta ve hayat giderek onun için anlamını yitirmektedir.
Hayatta karşılaştığı zorluklara karşı direnme gücü kalmamakta ve karşılaştığı kötü olaylar karşısında nasıl tavır alacağını bilememektedir. Dolayısıyla hayatın zorluklarına karşı direnme yerine pes etmekte, hayatta kalmak için çabalamak yerine de hayattan vazgeçmeyi tercih etmektedir. Çünkü hayatta karşılaştığı bedensel hastalıklar, zorluklar, yalnızlık, baskılar gibi meşakkatler karşısında kendini güçsüz hisseden birey, ölümü bir kaçış ve kurtuluş olarak düşünebilmektedir. Tabii ki birtakım fiziksel ve psikiyatrik duygudurum bozukluklarından kaynaklanan intiharları bunun dışında tutmak gerekmektedir.
İntihar düşüncesinin yaygınlık kazanmasında sorumluluğu olan kesimlerden biri de medyadır. Özellikle intiharla ilgili haberlerin detaylandırılarak kamuoyuna yansıtılması, bir bakıma intihar için doğal reklam işle görmekte ve hayatında herhangi bir sıkıntı yaşayan insanlar, intihara yönelerek bu eylemleriyle medya üzerinden mesaj verme amacı taşımaktadırlar. Son yıllarda intihar mekânı olarak Boğaz Köprüsü’nün niçin tercih edildiğinin sebepleri üzerinde bir defa daha düşünmek gerekir.5
İnsanlar, içinde bulunduğu sıkıntıları aşmak için alternatif çözümler üretmek yerine, medya tarafından farkına varmadan oluşturulan model intiharlardan birine yönelmekte, bununla içine düştüğü sıkıntılı durumu aşabileceğini düşünmektedir. Özellikle gazete ve televizyonlara yansıyan ünlülere ait intihar öykülerinin genç nesil üzerinde özendirici etkisini de gözden uzak tutmamak gerekir.
Diğer taraftan televizyon dizilerinde sevilen karakterlerin intihara yönelmesi, intiharı sıradanlaştırmakta, romantize etmekte ve insanımızı olumsuz etkilemektedir. Bu noktada medyamız sorumlu davranmalı, bu türden intihar vakaları medya üzerinden verilmemeli ve istenmeden bir örnek model oluşturmaktan uzak durulmalıdır.