Sözlükte tecdîdi îman kavramı, Arapça “yenileme” anlamına gelen tecdîd kelimesi ile iman teriminin oluşturduğu bir terkip olup, imanın yenilenmesi, tazelenmesi ve tekrar eski haline döndürülmesi mânasında kullanılan bir terimdir. Terim duyulduğunda ilk akla gelen aslında hatalı söz ya da davranışı sebebiyle imandan çıkan birinin yeniden imana dönmesidir. Böyle bir yanlış yaptığını düşünen insanın bundan pişmanlık duyması, tövbe etmesi ve kelimei şehâdeti sıkça tekrarlayarak imanına kalıcılık kazandırması şeklinde gerçekleştirilen bu uygulama, zaman içinde müslümanlar arasında teamül haline gelmiştir. Peygamber Efendimiz zamanında böyle bir uygulama mevcut değildir. Ülkemizde değişik yörelerde bunun uygulamalarına rastlanması, konuyu güncel kılmakta ve konu imanla ilgili olarak gündemde kalmayı sürdürmektedir.
İman yenileme uygulamasının Peygamber Efendimiz zamanında olmadığından hareketle bu uygulamaya karşı çıkanlar, düşüncelerini, imanın özünde tasdike dayanmasına dayandırırlar. Çünkü tasdik, ya vardır ya da yoktur. Zaman içinde eskimez ve yenilenmeye de ihtiyaç duymaz. İman tazelemenin gerekliliğine inananlar ise, imanın özünde tasdike dayandığını kabul etmekle birlikte, imanın Allah ile insan arasındaki bir akde/söze dayandığını, zamanın ve şartların değişimiyle birlikte imanın zayıflayabileceğini ve bu akdin kopma noktasına gelebileceğini ifade ederler. Ayrıca bunun gerekliliğine ilişkin düşüncelerini Peygamber Efendimizin, “İmanınızı ‘lâ ilâhe illallâh’ sözü ile tecdit ediniz.”12 hadisiyle de desteklerler.
Diğer taraftan iman derece ve mertebe kabul edebildiğine göre, imanı her an yenilemek, canlı tutmak ve iman mertebelerinde yükselmek her müminin yapması gereken bir durum olarak karşımıza çıkar. Dünyanın meşgalesi içinde kirlenen, pas tutan ve solmaya yüz tutan imanımızı kelimei şehâdetle cilâlamak, canlandırmak ve kuvvetlendirmek, imanın sürekliliği açısından önemli dir. Bu açıdan bakıldığında, imanın başlangıcını kalp ile samimi bir benimseyiş anlamında tasdik oluştursa da, onun kalbe yerleşmesi, teorik düzeyden çıkıp bir meleke haline dönüşmesi ve insanın bütün benliğine sirayet edebilmesi için onu sürekli tazelemek ve canlı tutmak şarttır.
Günahlarla ve yaptığımız yanlışlarla kirlenen ve kararan gönül dünyamızı yeniden aydınlatmak, yapılan yanlışlardan pişmanlık duymak da imanı yenilemenin ve canlı tutmanın bir parçası olarak düşünülmelidir. Çünkü yapılan yanlışlıklardan pişmanlık duymak, onları bir daha yapmamaya karar vermek anlamında tövbe etmenin de, tahrip olan iç dünyamızın onarılmasında büyük payı vardır. Yüce Allah’ın, “Ey iman edenler! Allah’a iman ediniz.”13 âyetinde inananların yeniden iman etmeye çağrılması da, sahip olunan imanı canlı tutmaya yöneliktir. Diğer bir ifade ile Allah müminlerden imanlarını taklitten tahkike çıkararak sağlamlaştırmalarını ve Allah’a daha sıkı bağlanmalarını istemektedir.
Bu durumda dinî hayatımız içinde ortaya çıkan ve zaman içinde de gelenekselleşerek kabul gören, tecdîdi îman uygulamasını, dinin vazgeçilmez aslî bir kuralı olarak görmesek de, onu bidat olarak niteleyip reddetmek için de bir sebep bulunmamaktadır. İnsan hayatında iman açısından risk oluşturabilecek söz ve davranışların her zaman meydana gelebileceği düşünülürse, bu hataların her zaman bilincinde olma, onları terketme ve yeniden daha güçlü bir şekilde imana sarılma anlamında da anlaşılabilecek olan tecdîdi îman uygulamasının faydadan hâlî olmadığını da söyleyebiliriz.
Her ne kadar, imanın aslî unsuru olan tasdik sabit ve değişmez olsa da, o tasdiki taşıyan insan ve o insanın içinde yaşadığı evren sürekli değişmektedir. Bu değişim içinde, insanın bazan hayatın akışına kendisini kaptırıp hata ve günahlarla kirlendiğini hissettiğinde yeniden bir canlanmaya ve toparlanmaya ihtiyaç duyar.