Ameller imanın bir parçası değildir. İbadetlerin varlığını kabul etmekle birlikte bunları yerine getirmeyen insana kâfir denilemez. Kur’an ve sünnette yer alan dinin temel ilkelerini, emir ve yasaklarını inkâr etmedikçe amel eksikliğinden dolayı kişi dinden çıkmaz. Ancak günahkâr ve Allah’ın emirlerini yerine getirmeyen biri olur. Rabbimiz dilerse onu affeder, dilerse cezalandırır. İbadetler inancın bir parçası olmamakla birlikte inancın meyvesi, insana Allah’ın kulu olduğunu hatırlatan özel ritüellerdir. İnsan iman ettiği yaratıcısına bağlılığını ancak ibadetleri ile gösterebilir ve kişinin imanı, ibadetlere ısrarlı bir şekilde devam etmesi ile kuvvetlenir. İnsan ibadetleriyle Allah’a yakınlaşır ve inanmanın gücünü hisseder.
İman toprağa ekilen bir tohumsa onun suyu, güneşi ve havası ibadetlerdir. Nasıl ki ekilen tohum su verilmeden, toprağı havalandırılmadan, yeterli güneş almadan kurur, varlığı ve yokluğu anlaşılmadan toprağın altında öylece kalır ve belki de zamanla kaybolursa; kalpteki iman da ibadetler olmadan zayıflar ve zamanla insanı iman çizgisinden uzaklaştıracak sınıra getirebilir. İmanın yeşerip meyve vermesi için ibadetler gereklidir.
Kur’an’da pek çok yerde “iman eden ve salih amel işleyen” ifadesi kullanılır. İman etmenin hemen ardından doğru davranış ve fiillerde bulunmanın vurgulanması, sadece kalben inanmanın Allah’a bağlı bir kul olmak için yeterli olmayacağına işaret eder. İnsan imanının gereği olarak ibadetleri ve ahlakı ile Allah’a layık bir kul olmak için çabalarsa, Allah bu çabalarından dolayı onun yaptığı kötülükleri örtecek ve hatta onu yaptıklarının daha güzeliyle ödüllendirecektir.