Bana göre, onunla amel edilir ve bu yazıya güvenilir. Çünkü fıkıhçılar bir yerde Ramazan hilali görüldüğü zaman bütün insanların oruç tutması gerektiğini söylemişlerdir. Genellikle bu haber, hilalin görüldüğü yerin dışındaki yerlerin halkına merkezden (haberin kaynağından) güvenilir temsilciler tarafından ve kadıların (hakimlerin) yazılarıyla ulaşır. Üstelik hilalin görüldüğü yerin ahalisinin tamamı hilali gören şahidin tanıklığını dinlemek için de şahidin yanına gelecek değillerdir. Onlar da temsilcinin merkeze şahitliği gibi şahitten birbirlerine bu haberin nakledilmesine güvenirler. Temsilcinin haberi veya bu konudaki şahitliği kabul edildiğine göre hakimin mektubu da kabul edilir. Çünkü fıkıhçılar hakimin hakime yazdığı konuların dışında tanıklığa tanıklığı kabul etmemişlerdir. Hakimin yazdığı yazının hükmü tanıklığa tanıklığın hükmü gibidir. Müellifin elKafî’deki sözü bu konuda tanıklığa tanıklığın kabul edileceğini açık bir şekilde ifade etmektedir. Çünkü o, Ramazan hilali konusunda kadı’nın sözünün kabulünde iki gerekçe zikretmiş ve bunların ikincisini açıklarken şöyle demiştir: Bu sebeple bu konuda asıl şahidi dinlemek mümkün olduğu halde ona şahitlik eden fer’in (yani ondan dinleyen kimsenin) tanıklığı da kabul edilir. O halde onun sözü asıl şahide ulaşma imkanı olduğu halde fer’in şehadetinin de kabul edileceğine delalet eder. Böyle dedi, demekle o, asıl şahitle fer’ilerin şahitlerini (insanların bunu birbirlerine nakletmelerini) denk tutmuştur. Benim anladığıma göre onun bu ikisini aynı değerde görmesi, aslın şahitliğine ulaşmanın mümkün olmadığı durumda fer’in şahitliğinin kabulü sebebiyledir. Yukarıda da söylediğim gibi aslın şahitliğine ulaşmak ister mümkün olsun isterse mümkün olmasın müslümanlar buna güvenmişler ve kabul etmişlerdir. Hakimin yazdığı yazının hükmü konusunda elİkna’66 isimli eserin müellifi zina gibi suçların Allah tarafından belirlenen cezalarının uygulanmasında hakimin yazısı kabul edilmez, demiştir. Belki de sen elİkna’ müellifinin bu sözünü şerheden şarihin şu sözüne takıldın: Tıpkı ibadetler gibi. Bunun manası ibadette vereceği hükme itibar edilmez, onun yazısı da böyledir (yani kabul edilmez). Şeyh Takıyuddin şöyle dedi: Din ve ibadet işleri müşterektir. Allah ve Rasulünden başka hiç kimse bu konularda hüküm veremez. Şeyh Takıyuddin daha sonra füru’ konusunda şöyle dedi: Bu, ru’yeti hilal ve zeval gibi hükmün Kitabın aslında herhangi bir açıklama bulunmamakla beraber, benim tahminime göre bu, İbnu Kudame’nin “elKafî fi Fıkhi’lİmami’lMübeccel Ahmed İbn Hanbel” isimli eseridir. Çeviren “elİkna’ li Talibi’lİntifa”, Osmanlı döneminde şam Hanbelilerinin müftüsü olan Heccavî’nin mezhepte tercih edilen görüşleri esas alarak yazdığı eserdir. Hanbeli mezhebinin temel metinlerinden birisi olan bu eseri Buhûtî isimli bir alim sebebini tesbit etmenin bir hüküm olmadığına delalet eder… Bu, hakimin hilalin görüldüğünün kesinleştiğine dair yazısının ibadet konusunda bir hüküm olmadığına ve bir ibadet koymak anlamına gelmediğine, ancak ibadetin sebebini tesbit için yazıldığına delalet eder. O halde bu, hakimin yazısının ibadette kabul edilmeyeceği ve ibadet konusunda hüküm ifade etmeyeceği prensibiyle çelişmez. Onlar, hakimin hükmünün ibadet konusunda bir değer ifade etmeyeceğini açıkladılar. Halbuki bu bir hüküm değil fetvadır. Onlar, hakimin hilalinin görüldüğünü karara bağlamasının bir fetva olduğunu söylemektedirler. Şayet hakim yazdığı yazıda: Benim huzurumda mesela filan filan kişiler hilali gördüklerine şahitlik ettiler, derse bu konuda yazılan yazıyla amel edilir. Bu yazı asla dayanan bir fer’dir (fer’in asıldan haber vermesidir), fetva değildir.