İnsanoğlu, yaşadığı geçmişi -şahıstan şahsa değişmekle birlikte- bir dereceye kadar hatırlayabilir. Uzak geçmişi ancak yazılı kayıtlardan öğrenir. Geleceğin bilgisine dair kaba bazı tahminlerden başka hiçbir imkâna sahip değildir. Çünkü “gelecek” duyular ötesidir yani gayptır. Gaybı ise sadece Allah Teâlâ ile O’nun seçtiği peygamberler bilir. Bundan dolayıdır ki Kur’ân-ı Kerim’de, “Allah’ın dilemesine bağlamadan -yani inşallah demeden- hiçbir şey için “’Şu işi yarın yapacağım.’ deme!” buyurulmuştur.
Bu ilahî beyanda verilen örnek dünya işiyle ilgilidir. Geleceğin âhiret hayatıyla ilgili alanında müslüman için temel ilke “ümitle korku arasında” bulunmaktır. Akait kitaplarımızda, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek de, O’nun azabından emin olmak da küfür sayılmıştır.
Dünya, ölünceye kadar herkes için bir sınav alanıdır. Kişi her zaman artı ile eksi arasında mekik dokur. Ama mümin, gönlüyle daima Allah’a bağlı olur; âhirette O’nun nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerden oluşan örnek kullarıyla beraber bulunmayı cânü gönülden arzu eder. Böylesi kişiler, dünya umurunda da ölüm ötesi âlem için de hem ümitli olur hem de korku taşır. Allah nezdinde makbul kalp ve gönül budur.