Çok eşlilikle ilgili yanlış anlamaların kökeninde İslam’ın emirleri, tavsiyeleri, yasakları ve yasaklamadıkları arasındaki ayrımın doğru yapılmaması yatmaktadır. Örneğin namaz kılmak, İslam’ın emri kategorisindedir, her Müslüman tarafından yerine getirilmesi gerekir. Sadakaları gizlice vermek, tavsiye kategorisinde olmakla beraber emredilmemiştir ama sadakaları gizlice vermek herkesin göreceği şekilde vermeye tercih edilecek bir davranış olarak sunulmuştur. Domuz eti yememek, İslam’da haram kategorisindedir, kesinlikle bu haramdan kaçınmak gerekir. Baklava veya kertenkele yemek ise yasaklanmayanlar kategorisi içindedir; bu kategoridekiler ne emredilmiş ne de günah ilan edilmiştir; kişi yasaklanmayanları beğenebilir veya beğenmeyebilir, bunları yapmanın yapmamaya tercih edilmesi gerektiğine dair bir beyan da yoktur. Erkeklerin çok eşli evliliğinin, bu kategorilerden hangisinde olduğuyla ilgili sorunun cevabı açıkça “yasaklanmayanlar” kategorisidir. Çok eşlilik, emir veya günah olmadığı gibi tavsiye de değildir, kişiler bu uygulamayı beğenebilir veya beğenmeyebilir (baklava veya kertenkele yemeyi ister beğenip ister beğenmeyecekleri gibi). Fakat bunu yapmanın yapmamaya tercih edilmesi gerektiğiyle ilgili Kuran’da bir beyan mevcut değildir. Oysa çok eşlilikten hareketle İslam’a eleştiri getirmeye kalkanların büyük bir çoğunluğu, sanki bu uygulama bir emir veya bir tavsiyeymiş gibi izahlarda bulunmaktadırlar.
Kuran, çok geniş bir zaman dilimine, çok farklı kültürlere, farklı iklimlere, farklı sosyal yapılara inmiş bir kitaptır. 7. yüzyılda olduğu gibi 21. yüzyılda da uygulanacaktır, tarım toplumlarında olduğu gibi modern sanayi toplumlarında da uygulanacaktır, geniş ailelerde olduğu gibi çekirdek ailelerde de uygulanacaktır, savaş dönemlerinde olduğu gibi barış dönemlerinde de uygulanacaktır… Kuran’ın bu kadar farklı zamanlara ve ortamlara uymasını sağlayan en önemli unsurlardan bir tanesi yasaklanmayanlar dairesinin genişliğidir. Kuran’ın açık bir ifadeyle haramlaştırmadığı her şey yasaklanmamıştır; bir şeyin yasaklanmamış olması için ayrıca yasaklanmadığıyla ilgili bir beyan aranmasına gerek yoktur. Örneğin Kuran’da “baklava yasaklanmamıştır” veya “kertenkele eti yasaklanmamıştır” diye bir ifade aramaya gerek yoktur; bunların haramlaştırılmaması geniş yasaklanmamışlar dairesinin içinde olduklarını anlamak için yeterlidir (Bakınız: Maide Suresi 101). Günümüzde birçok uzman baklavanın sağlığa zararlı olduğunu söyleyerek baklava yemeye, birçok kişi de kertenkele yemek alışkanlıklarına çok ters olduğu için kertenkele yemeye karşı çıkmaktadır. Bunları yemenin “yasaklanmamışlar” kategorisinde olması, bunlara karşı çıkılamayacağını, birçok kişinin bunları yemekten kaçınmaması gerektiğini göstermez. Bunların “haram” olduğu söylenmeden bunlardan kaçınılabilir, bunları yemek isteyenlere yememesi tavsiye edilebilir ve elbette kendi değerlendirmeleri sonucunda bunları yemek isteyenlerin bunları yeme özgürlükleri de ellerinden alınamaz. Çok eşlilikle ilgili durum da bu kategoridedir; isteyen çok eşlilik yapmayabilir, bunu yapmak isteyen yakınlarının yapmaması için onları ikna etmeye çalışabilir…
Benzer şekilde Kuran’a göre bir erkeğin cübbe de, takım elbise de, kimono da, şalvar da, blucin de, İskoç eteği de giymesi yasaklanmamıştır; bunların herhangi biriyle ilgili yasaklayıcı bir ifade olmaması, hepsinin “yasaklanmamışlar” kategorisinde olduğunu gösterir. Erkeklerin, bir kültürde İskoç eteği giymesi, bir kültürde kimono giymesi, bir kültürde blucin giymesi yadırganabilir, eleştirilebilir veya kınanabilir. Fakat bunların “haram” olduğu hiçbir şekilde söylenemez, çünkü bunların haram olduğunu ifade eden Kurani bir beyan yoktur. Kuran’da bunların haramlaştırılmamış olması; bir İskoç’un eteğiyle Müslüman olmasına, bir Uzakdoğulunun kimonosuyla Müslüman olmasına ve yine modern kültürün etkisindeki bir gencin bluciniyle Müslüman olmasına olanak tanır. Aynı durum erkeklerin çok eşli evlilikleri için de geçerlidir. Tarihte ortaya çıkmış birçok farklı kültürde bu tip evlilikler yadırganmadan uygulanmıştır. Çok eşliliğin yasaklanmamış olması, bu kültürlerde yaşayan insanların düzenlerini bozmadan Müslüman olmalarına olanak tanır. Ayrıca tarihteki birçok savaşta erkeklerin ölümü üzerine kadınların nüfusu erkeklerin kat kat üzerine çıkmıştır; bu tip şartlar altında o toplumun varlığını ve gücünü sürdürebilmesi ve birçok kadının mağduriyetinin önlenmesi için çok eşliliğin yasaklanmamış olması çok büyük avantajlar sunmuştur. Kısacası bu, dini bir gereklilik veya tavsiye değildir; tarihin farklı dönemlerinde birçok kültürde benimsenmiş bir uygulamadır. Tarihin farklı dönemlerindeki kültürlerin hepsinin, 21. yüzyıldaki mevcut durumumuza ve sanayi toplumuna göre şekillenmiş olmaları gerektiğini beklemek hem anakronizm içermekte hem de safça bir yaklaşım olmaktadır.
“Yasaklanmamış” dinen makbul olan bir kategoriyi ifade etmez. Bu çok önemli noktayı anlamayanlar dini, yasaklamadığı bazı şeyler için, kendi kültür ve zaman dilimlerine göre eleştirmeye kalkmış ve böylece değişik kültürlerde ve değişik zaman dilimlerinde geniş kesimlerce benimsenen serbestlikleri anlayamadıklarını göstermişlerdir. Dinimize göre saçımızı yeşile boyatırsak, bir davete eşofmanla gidersek, bir toplulukta sesli bir şekilde yellenir veya geğirirsek bir “günah” işlemiş olmayız. Bu fiillerin günah olmamasının sebebi, Kuran’ın hiçbir ayetinin bunları yasaklamamasından kaynaklanır. Dünyanın bir yerindeki bir sahil kasabasında eşofmanla düğüne gitmek, Kızılderili kabilelerinde yeşil gibi renklerle saçları boyamak, kimi kültürlerde geğirmek, kimilerinde yellenmek normal karşılanabilir. Kuran’ın bu fiilleri “günah” olarak belirtmemesi sayesinde tüm bu ayrı kültürlerde Müslüman olanlar, kendi kültürleriyle bu noktalarda zıt düşmeden dinlerini yaşayabilirler. Kuran bu fiillere sahip de çıkmaz, bu fiilleri tavsiye de etmez. Yani din, “düğünlere eşofmanla gidin”, “saçınızı yeşile boyayın”, “yellenin, geğirin” diyor şeklindeki açıklamalar ne kadar hatalıysa; “çok eşlilik dinin gereğidir” şeklinde dine karşı yapılan bir eleştiri de o kadar hatalıdır. Dinin emri ve tavsiyesi ayrıdır; din yasaklamadığı için serbest olan fiil ayrıdır.
Unutulmamalıdır ki eğer bir toplumda bin erkek çok eşlilik yaşadıysa en az iki bin kadın çok eşlilik yaşamıştır. Bundan çıkan sonuç, çok eşliliği erkeklerden çok daha fazla kadınların uyguladığıdır. Birçok kadının, istemedikleri kişilerle evlendirildikleri için çok eşlilik yaşadıkları söylenebilir. Bunun elbette bir gerçekliği vardır, elimizde tarihte çok eşlilik yaşamış kadınların yüzde kaçının buna zorlandıklarını gösterecek bir istatistik bulunmamaktadır. (İslam’a göre bir kadının zorla evlendirilemeyeceğini ve de zorla evli tutulamayacağını hatırlatalım.) Fakat çok eşlilik yaşayanlar içerisinde zorla evlendirilmeyenlerin zorla evlendirilenlerden çok daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değildir. Böyle evliliklerin hep zorlama üzerine kurulduğunu düşünmek hiç de gerçekçi değildir. Böyle bir evlilik içinde yaşayan kadınların yarısından fazlasının zorlamayla evlendirilmediğini varsayarsak, tarihte çok eşliliği tercih eden kadın sayısı erkeklerden yine fazla olmaktadır. Demek ki tarih içinde birçok kadın, daha çok beğendiği erkeğin (beğenide her neye bakıyorsa; para, yakışıklılık, karizma, bilgelik, mevki vb. sebepler olabilir) birçok karısından biri olmayı tek eşliliğe tercih etmiştir. Birçok kadın, çok eşliliği, kafasındaki şöyle bir değerlendirme üzerinden değerlendirmektedir; bu kadının karşısında bir kocası vardır, çok eşlilik olursa bu koca başka bir eşle evlenecektir; bu durumda kadınların çok büyük çoğunluğu çok eşliliğe karşı çıkmaktadır. Fakat çok eşliliğin yaygın olduğu toplumlarda, kadınlara talip olma ihtimali olan erkekler çoğalmakta, bekarlar gibi evliler de talip olabilmektedir; kısacası kadının, çok eşliliğin yaygın olduğu ortamda evleneceği kişinin kim olacağı değişebilmektedir. Bu durumda bir kadın, daha çok beğendiği bir kişiyle çok eşlilik yaşamak ve daha az beğendiği kişinin tek eşi olmak gibi şıkların da arasında kalabilmektedir. Bu iki şıkkın arasında kalan birçok kadının daha çok beğendiği kişiyle çok eşlilik yaşamaktan yana tercih kullandığı açıktır. Ayrıca kocasından boşanma hakkını özgürce kullanabilecek birçok kadının, başka bir kadınla beraber olan kocasıyla boşanma veya çok eşli bir evliliğin içinde olma şıkları arasında kalınca çok eşli bir evliliği tercih edebildiği de açıktır. Kısacası tarih içinde çok eşliliği ortaya çıkartan şartlar, sadece erkeklerin şehevi duyguları değildir; aynı zamanda bazı kadınların özgür tercihleri ve savaş ortamı gibi kimsenin arzu etmediği ortamlar da çok eşlilik yapılmasına sebep olmuştur. Tüm bunlara karşı, savaş dışı zamanlarda, insan nüfusundaki kadınerkek oranının aşağı yukarı eşit olması gibi sebeplerle, çok eşlilik yaşayanlar hemen her toplumda istisna olmuş ve çoğunluk tek eşli yaşamıştır.
Kuran, çok eşliliği yasaklamamış, böylece tarihteki birçok toplumun kültüründe olan bu uygulamanın yapılabilmesiyle ilgili esnekliği sağlamıştır. Burada önemli olan, kadının istediği kişiyle evlenme ve boşanma hakkına sahip olmasıdır; asıl büyük problem kadının hayatıyla ilgili bu önemli kararları özgürce vermesinin engellenmesidir. Bir kadının sevmediği bir kişiyle evlendirilmesi veya boşanma isteğine rağmen baskıyla evli tutulmaması; özgür iradesiyle gerçekleştirdiği ve devam ettirdiği çok eşlilikten daha büyük bir sorundur. Kişi, özgürce baskıya uğramadan yanlış kararlar da alabilir, bunlara karşı çıkabiliriz ama haram olduklarını söyleyemeyiz. Örneğin yirmi yaşında bir arkadaşımız veya oğlumuz olsa ve doksan yaşında bir kadınla evlenmeye kalksa, bu evliliğe karşı çıkabiliriz. Oysa bu evlilik dinen “yasaklanmamış” kategorisinde olduğu gibi hemen her devletin hukuk sisteminde taraflar (özgür iradeleriyle olmak kaydıyla) böyle bir evliliği gerçekleştirebilirler. Kısacası yirmi yaşındaki bir delikanlının doksan yaşında bir kadınla evlenmesinin “yasaklanmamış” kategorisinde olmasından ve dünyanın hemen her sisteminde bu tip bir evliliğin kanunen yasak olmamasından dolayı, İslam ve dünyanın hukuk sistemleri eleştirilemeyeceği gibi çok eşliliğin benzer şekilde “yasaklanmamış” kategorisinde olmasından dolayı da İslam’a bir eleştiri getirilemez.
Burada önemli bir hususu daha belirtmekte fayda görüyoruz. Kuran, çok eşlilik yapılmasını “haram” kılmamıştır ama bu tip evlilikleri eşler arasında adaletin sağlanması şartına bağlayarak, bu uygulamayı yokuşa sürmüştür, yani zorlaştırmıştır diyebiliriz:
Yetimler konusunda adaletli davranamamaktan korkarsanız, o zaman sizin için helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla veya hakimiyetiniz altında olanla nikahlanın. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur.
Nisa 3
Bu ayeti anlamak için öncelikle “yetim” kelimesini anlamaya çalışalım. “Yetim” annesi babası ölmüş kimseye denildiği gibi Arapçada kocası ölmüş kadınlara da “yetim” denilmektedir. Bu ayetin öncesine ve sonrasına baktığımızda, yetimlere sahip çıkan biri olmadığı için onların mallarını çarçur edenlere karşı uyarılar yapıldığını görmekteyiz. Bu ayette de yetim olanların mallarını çarçur etmek kastıyla onlarla evlenmeye kalkanlara uyarılar yapılmaktadır. Anne veya babasından veya ölmüş kocasından miras kaldığı için mal sahibi olan bir kadının, bu mallarını, “nasıl olsa bir sahip çıkanı yok” düşüncesiyle adaletsiz bir şekilde harcamak için evlilik yapmayı tasarlayanlar olabilir. Bu ayet, adeta “Ben bu yetimle sırf mallarını yağmalamak için evleneyim, başka eşler alarak onlarla yaşarım, mallarını yağmaladığım bu yetimi de hiç ilgilenmeden bir kenarda bırakırım” şeklinde düşünenlere karşı uyarıda bulunmaktadır. Böylece ayet, bu şekilde art niyetli düşünce sahiplerine “Çok eşlilik yapman yasaklanmamıştır ama bir kadının malını yağmalaman için evlilik yapman ve sonra eşlerinin arasında adalet sağlamadan onu bir kenara atman yasaklanmıştır; adalet sağlayamayacaksan tek eşle yetinmelisin” demekte ve kimsesi olmayan yetimlere karşı haksızlık yapılma ihtimaline karşı muhtemel muhatapları uyarmaktadır. Ayet, bu mesajları aktarırken çok eşlilikte adaletin sağlanması gerektiğine de dikkat çekmiş olmaktadır.
Birçok kültürde normal karşılanmış olan çok eşlilik, İslam’da yasaklanmamakta ama kuralsız bir şekilde çok eşlilik yapılmasının önüne geçilmekte, böyle evliliklere adaletli olma şartı getirilmektedir (Kadınların memnun olmadıkları durumlarda boşanma haklarının olduğunu, boşanmanın sırf erkeklere verilmiş bir hak olmadığını ileride ele alacağız). “Kuran, yazımızın başında dediğimiz gibi ayrı kültürlerin, ayrı zaman dilimlerinin, hem savaş hem de barış ortamının, hem tarım hem de endüstri toplumunun, hem büyük devletlerin hem de küçük ada halklarının dinidir. Kuran’ın anlattığı İslam, bir tek medeniyetin, bir tek endüstri toplumunun, bir tek barış ortamının dini değildir. Nasıl Emevi ve Abbasi uydurmacıları Kuran dışı ilavelerle dinimizi kendi kabile ve yüzyıllarına göre dondurup sakalı, cübbeyi, sarığı dine soktularsa bazıları da günümüzün görüşlerini dine sokma arzusundadırlar. Oysa Emevi ve Abbasiler, kendi dönemlerinde sakal bırakıp, cübbe ve sarık giyip, çok eşli bir şekilde yaşayabilirlerdi. Günümüzde de sakal tıraşı olunup, pantolon, ceket, kravat giyilip, tek eşle evlenilebilir. Her iki ayrı uygulama da İslam’a aykırı değildir ve yine her iki ayrı uygulama da İslam değildir. Bu şahsi tercihlerin hiçbiri İslam’ın zaman üstü değer ve kurallar sistemiyle ilintili değildir. Oysa Allah’ı tek bilmek, fakirlere yardım etmek, oruç tutmak; Kuran’ın emirleri olduğu için hem Emevileri, hem Abbasileri, hem günümüzü, hem de bizden sonrakileri yükümlü kılar.”