Cehennem nedir? Cehenneme kimler gidecek? Cehennem nerede? Cehennemin katları nelerdir? İslam’da cehennem!

Bir akait terimi olarak âhirette günahkâr müminlerin geçici, kâfirlerin ise sürekli olarak kalacağı azap yeri demektir. Kur’ân-ı Kerim’de cehennem kelimesi yetmiş yedi yerde zikredilmekte olup, aynı anlamda kullanılan daha başka kelime ve terkipler de bulunmaktadır. Meselâ “yakıcı” anlamındaki harîk, “kaynar su” anlamındaki hamîm, “sıcak rüzgâr” anlamındaki semûm, “hapishane, derin çukur” anlamındaki siccîn, “helâk yurdu” anlamındaki dârü’l-bevâr, “kötü yurt” demek olan sûü’d-dâr ve “aşağıların aşağısı” anlamlarına gelen esfeli sâfilîn bunlardan bazılarıdır. Ancak yaygın olarak kullanılanlar nâr (alevli ateş), cahîm (ısı derecesi yüksek ateş), hâviye (uçurum, derin çukur, harareti yüksek ateş) hutame (tutuşturulmuş ateş), lezâ (halis ateş), saîr (tutuşturulmuş alevli ateş) ve sakardır (yakıp kavuran). Bunların toplamı yedidir. Kur’an’da cehennemin yedi kapısı olduğunu beyan eden âyete dayanarak bu yedi yerin cehennemin bölümlerini ifade ettiğini söyleyenler olduğu gibi, azap türlerini bildirdiğini söyleyenler de vardır.

Âhiret inancına sahip bütün dinlerde bir ceza bir de mükâfat yeri olmak üzere iki mekânın bulunduğu kabul edilmiştir. Ceza yeri de Kur’ân-ı Kerim’de olduğu gibi genellikle ateşle irtibatlandırılmıştır. Kur’an’daki cehennem tasvirleri onun yapısından çok oradaki hayatla ilgilidir. Yedi kapısının bulunduğundan, dar bir mekân, derin kuyu ve etrafını saran duvardan bahseden ve münafıkların en aşağı tabakasında olacağın bildiren âyetler, onun yapısı hakkında bilgi verirken; oradaki hayatı tasvir eden âyetler de insanların dünyada işledikleri günahlara paralel olarak değişik şekillerde azaba çarptırılacaklarını haber vermektedir. Söz konusu tasvirlerden en yaygın azabın ateş ve kaynar su olduğu anlaşılmaktadır.

Kur’an’da cehennem azabı geniş bir şekilde tasvir edilmesine rağmen Gazzâlî, Erzurumlu İbrâhim Hakkı ve Yazıcıoğlu Mehmed Efendi gibi müellifler bunlarla yetinmeyerek geniş halk kitlelerini daha fazla etkilemek amacıyla onun hakkında mübalağalı ifadeler kullanmışlardır. Ancak Kur’an ve mütevâtir sünnette bu tür tasvirlere yer verilmemekte, inanç açısından da söz konusu anlatımların bir önemi bulunmamaktadır.

İnanç açısından önem taşımamakla beraber cehennem ile cennetin halen yaratılmış olup olmadıkları ve yaratılmış iseler nerede bulundukları kelâm kitaplarında tartışma konusu olmuştur. Bazı kelâmî fırkalar, önceden yaratılmalarının hikmetten uzak bulunduğu ve kıyametin kopmasından önce her şeyin helâk olacağını hatırlatarak henüz yaratılmamış olduklarını, kıyametin vukuundan sonra icat edileceklerini söylemektedir.

İslâm bilginlerinin çoğu ise Hz. Âdem ile Havvâ’nın Kur’an’da yer alan kıssalarını, ayrıca cennet ve cehennemden söz edilirken mâzi sîgasının kullanılmasını delil göstererek bunların halen mevcut olduklarını benimsemektedir. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî ise bunların halen inşa halinde olduklarını ve bu durumun kıyamete kadar devam edeceğini ileri sürmüştür. Cennet ve cehennemin halen mevcut olduğunu söyleyenler de bulundukları yerler hakkında farklı görüşler ileri sürmektedir.

Cehenneme kimlerin gireceği hususuna gelince, iman etmeyenlerin oraya gireceği konusunda ittifak vardır. Ancak cehennemin sakinleri sadece kâfirler değil, iman ettiği halde işlediği günahlardan dünyada tövbe etmemiş ve âhirette şefaate mazhar olmamış olanlar da bu günahlarının cezasını çekmek üzere cehenneme gireceklerdir. Ehl-i sünnet mensupları söz konusu insanların cehenneme girişinin geçici olduğunu, cezalarını çektikten sonra oradan çıkarılarak cennete yerleştirileceklerini söylerken Hâricîler ile Mu’tezile’ye mensup âlimler, bunların cehennemde devamlı kalacaklarını iddia etmişlerdir.

Cehennemin veya azabın ebedîliği de âlimler arasında tartışmalı bir husustur. Bu konudaki görüşleri dört noktada toplamak mümkündür:

  1. Cehenneme giren kişi hiçbir şekilde oradan çıkmaz. Bu görüş, Havâriç ve Mu’tezile’ye aittir.
  2. Cehennemlikler ebediyen orada kalmakla beraber, bir müddet azap gördükten sonra bir nevi bağışıklık kazanarak elem duymayacak hale gelirler. Bu görüşü Hişâm b. Hakem, Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf ve Muhyiddîn İbnü’l-Arabî savunmuştur.
  3. Günahkâr müminler cehennemden çıktıktan sonra kâfirlerin azabı uzun bir zaman devam etmekle beraber, o da bir gün sona erecektir. Orada azap ebedî değildir. Bu görüşü de Cehm b. Safvân savunmaktadır.
  4. Müminler cehennemden çıkarılarak cennete yerleştirilirler, kâfirlerin azabı ise ebediyen devam eder. Bu görüş ise Ehl-i sünnet’in kanaatidir. Cehennemin ebedî olduğunu savunanlar daha çok Kur’an’da tekrar edilen “hâlidîn” ve “ebed” ifadelerine dayanmaktadır. Azabın sona ereceğini iddia edenler ise bazı âyetlerde yer alan istisnalar ile “sınırlı bir zaman dilimi” mânasına gelen “ahkâb” kavramına, adalet ilkesine ve ilahî rahmetin her şeyi, bu arada gazabını da kuşattığı inancına dayanırlar.

Bu görüş taraftarlarına göre Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnâsı arasında gafûr, gaffâr, rahmân, rahîm, afüvv gibi O’nun bağışlayıcı ve affedici olduğunu ifade eden isimleri bulunmaktadır ki O’nun âsi ve günahkâr kulları da bu isimlerin tecellisinden nasipdar olacaktır. Ayrıca insanlar günahları farklı sosyal ve psikolojik ortamlarda işlemektedir, değerlendirilmeleri de buna göre olacaktır. Dinde korku ve ümit arasında olmak esastır. Allah’ın azabından korkmak gerektiği gibi O’nun rahmetinden de ümit kesmemek gerekir.