Caner Taslaman’ın varoluş ile ilgili sözleri neler? Caner Taslaman’ın varoluş ile ilgili yorumları ve fikirleri neler?

Sonsuza kondurulmuş nokta kadar aciz; noktalığımızda Sonsuz’u bulacak kadar donanımlıyız.

Anlam da, iyi de, doğru da, güzel de bizi çeker: Neden?

Dünya işlerinde öndekilere bakıp imrenen, ahiret işlerinde geridekilere bakıp tembellik edenlerin, dünya işlerinde geridekilere bakıp şükretmeleri, ahiret işlerinde öndekilere bakıp gayret etmeleri gerekmez mi?

İçinde bulunduğumuz dönemin seküler düzeni, hazcı sunumundaki görkeme karşın yüzeyseldir ve insan fıtratının en derin çığlıklarına cevap veremez.

Her şey anlamsızsa ruh neden “anlam” diye haykırır?

Ahirete inanmayanlara göre, muhteşem dekorlu bir tiyatronun perdesi açılır ve anında kapanır: Hepsi bu!

Modern insan hazla büyülenmiş, hırsla aptallaşmış ve kibirle körleşmiştir.

Kafir kibirle yüceldiğini, kullukla alçalacağını sanır; Mümin kullukla yüceldiğini, kibirle alçalacağını bilir.

Son can teslim alındığı ve son yıldızın ışığı söndürüldüğünde önemli olacak neyse şimdi de önemli olan O’dur.

Akılla alevlenen duyguya, duyguyla beslenen akla ihtiyacımız var.

Ne kapitalizmin tatmini maksimum arttırma çabası ne de Budistler ile sofilerin arzuları maksimum düşürme çabası insan yaratılışına uygun çözümü sunmaktadır.

İnsan ne mazlum ne de zalim olmalı! Fakat ahiret hesabını bilenler için mazlum olmak, zalim olmaktan iyidir.

Varlığını yok olanların üstüne inşa etmek ne büyük bir ahmaklıktır!

Eğer her şey anlamsız olsaydı “anlam” diye bir kavram olur muydu?

Her doğan ölümle müjdelenir. Büyük bir çoğunluk ölümden hızlı koşacağını zannederek kaçar, kaçar, kaçar, kaça, kaç, ka, k

Var olmanın olağanüstülüğünü, kainatın ihtişamını, yaratılmışların güzelliğini hissedip de coşamıyorsak utanç duymamız lazım! Göğün, denizlerin, ağaçların, kuşların, karıncaların seslerini işitemiyorsak sağır değil miyiz?

Dünyada kazanmış gibi görünenlere bakıp üzülmemeliyiz. Hatırlayın, Yusuf’u kardeşleri kuyuya attı, Yusuf zindana düştü ama kazanan Yusuf’tu.

Ancak verdiklerinin sahibisin.

Uğrunda yaşamaya ve ölmeye değecek bir hakikat insan hayatına İslam ile dahil olur.

Bu dünyadaki hayatla sınırlı bakıldığında ölüm; bir koyun, bir sinek ya da bir pire ile insanı eşitler.

Ölümü öldürüp ölümsüzleşemezsin Ölümün Sahibi’ne yönelmeden.

Zihin ayakların önünde, ayaklar ise şimdide yürür. Şimdinin hazları zihni uyuştursa da ayakların önünde yürüyüp ölümü görebilen zihin için bu hazlar anlamsızdır.

Ölümle buluştuktan sonra kralla çiftçi eşitlenmiş olacak; karizmadan geriye bir şey kalmayacak. Ölümle buluştuktan sonra milyarder ile müflis eşitlenmiş olacak; ahirete banka havalesi de tapu nakli yapmak da mümkün değil. Ölümle buluştuktan sonra Kazanova ile Notre Dame’ın kamburu eşitlenecek; toprağın yiyip bitirdiği bedenlerin hafızalarından şehvetle dolu anlar silinecek. Ölümün yaklaşarak geldiğini anlayan kişi, KPC’den (KarizmaParaCinsellik’ten) elinde bir şey kalmayacağını, KPC’ye yatırımın sonunda iflas edeceği apaçık bilinen bir şirkete yatırımdan farksız olduğunu anlar.

Ahlakın uygulanmasında, uygulanan kuralların doğru olup olmaması kadar, kuralları empoze edenin kim, uygulayacak olanın kim olduğu da önemlidir.

İnsanlar bu dünyadan mahrum kalmamak için ölümü düşünmüyorlar ama ölümü düşünmeyerek ahiretten mahrum kalıyorlar.

Zamanın hızlı akışı, mutluluğu da üzüntüyü de anlamsızlaştırıyor: “Zamanı Aşkın Olan’ın dışında bir hakikat yok” diyor.

Zaman hazzın düşmanı, acının dostudur.

Her şey harika mı? Kötü haber: Geçecek

Her şey berbat mı? İyi haber: Geçecek

Haz peşinde koşan anlamı kaybeder, anlam peşinde koşan hazzı yakalar.

Şu an öldüğünü düşün; geçmişte nasıl bir hayat yaşamış olmak isterdin? Geçmişte nasıl bir hayat yaşamış olmak istiyorsan şu an hayatını öyle yaşa!

Hepimiz mantıken bir gün öleceğimizi biliyoruz ama yaşarken sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, ölmek bir yalanmış gibi yaşıyoruz. Biz ölümü görmezden gelirsek ölüm de bizi görmez sanıyoruz. Oysa ölümün gözleri hepimizden daha keskin, adımları hepimizden daha hızlı, kararlılığı hepimizden daha fazladır.

Allah’ın bizi anlamı isteyeceğimiz şekilde yaratması ve İslam’ın anlamla ilgili bu varoluşumuza içkin talebe en güzel şekilde cevap vermesi, İslam’ın Allah’tan olduğunun bir delilidir. Varlığımıza içkin anlam arayışıyla ilgili kilidi açacak anahtar İslam’dır.

Dikkat edin; “Anlamsızlıktan kurtulmak için Müslüman olalım” demiyorum. Fakat “Allah bizi anlama muhtaç yaratmış, İslam ise anlam arayışına tatmin edici cevap vermektedir, demek ki Allah bizi anlam arayışı üzerinden İslam’a yöneltmektedir; bu da İslam’ın Allah’ın uymamızı istediği din olduğuna bir delildir” diyorum.

Artan bilgimiz gücümüzü gösterir ama aynı zamanda acizliğimizi haykırır.

“Neden buradayım?” Haykırış açıktır ama birçok kimse bu haykırışa kulaklarını tıkar. Oysa bu kaçılacak değil, kucaklanacak bir haykırıştır.

Allah’ın varlığını anlamayla oluşan farklılık, doğuştan göremeyen birinin görmeye başlamasıyla oluşan farklılıktan daha büyüktür.

“Neden irademizle hem doğru olanı hem de yanlış olanı seçebileceğimiz bir yapının içerisindeyiz?” diye kendi varlık nedenini sorgulamaya kalkan kişi, bu dev önemdeki soruya İslam’ın verdiği “imtihan için” cevabından daha iyi bir alternatif bulamaz.

Evren hakkındaki görüşümüz, evrenin bir parçası olan kendimiz hakkındaki görüşümüzü de belirler.

İnsanda bu kadar acizliğin ve bu kadar becerinin birleşmesi ne kadar garip! Burnu akar ama karadelik hesabı yapar. Tuvaletini istediği kadar tutamaz ama Ay’a araç gönderir. Ne zaman öleceğini bilmez ama milyarlık sayılarla hesap yapar.

Gaye arzumuz, Allah’ın varlığını gerektirdiği gibi, aynı zamanda Allah’ın gayemizin ne olması gerektiğini bildireceği mesajlarının mevcudiyetini de zaruri kılar.

İnsan, diğer canlı türlerinden farklı bir şekilde, çok uzun bir geçmiş ve çok uzun bir gelecekle ilişki kurabilir. İçindeki “yaşam arzusu” ile gelecek üzerine düşünen insanın, ahiret yaşamına karşı arzu duyması kaçınılmazdır.

Bizi bizden daha iyi bilen, kendimiz dahil herkes bizi yanlış anlayacak olsa bile bizi yanlış anlaması söz konusu olmayan, kudreti yüksek bir Yaratıcımızın olması kadar varoluşu ne zenginleştirebilir?

İman, kalabalıklara muhalefetin yakıtıdır.

Evrenin sonlu olması bazı insanlar için varoluşsal bir krizin kaynağı olmuştur. Birçok insan kendi ölümünün tesellisini evrende bıraktığı eserlerin, namın ve neslin devam etmesinde bulmuştur. Dünyada dev eserler bırakma isteği ölümsüzleşme arzusunun bir tezahürü değil midir?

Evrendeki muazzam ihtişamla beraber hayatın orantısız kısalığı, sadece bu dünya için yaratılmadığımızı ve ahiretin var olduğunu desteklemektedir.

İnsanın gönlünden kopan feryatlarının ve dualarının farkında olan bir Yaratıcısının var olduğunu idrak etmesinden daha değerli ne olabilir?

Tesadüfe dayalı bakış açısı, insanın başına geçirilmiş kalın ve kara bir çuval gibi, evrenin ihtişamını görmeyi engellemektedir.

Kısa bir süre önce hiç iken şimdi düşünen, konuşan, sevinen üzülen, gören, işiten, koklayan, tadan bir varlık olmanın muhteşem olağanüstülüğünün sarsıcılığıyla sevinçten ağlamak, zıplamak, bağırmak, haykırmak gerekmez mi?