Elhamdulillah. Bu meselede alimlerin meşhur iki görüşü vardır.
Birinci görüşe göre keffaret gerekir. Bu görüş Malik, Ahmed ve Ebu Hanife gibi cumhurun (çoğunluğun) görüşüdür.
İkinci görüşe göre keffaret gerekmez. Bu da Şafiî’nin görüşüdür. Bu iki görüşün dayanağı şudur:
Keffaretin sebebi orucu veya sahih bir orucu cima ile veya cima ve diğer şeylerle bozmaktır. Hangi şeylerin orucu bozduğu konusunda mezhepler arasında farklılıklar vardır. Ebu Hanife oruç bozucu cinsten olan şeylerin en kıymetli ve en üstün olanlarını dikkate alırken Malik herhangi bir kayıt koymaksızın mutlak olarak orucu bozan şeyleri dikkate alır. Aralarındaki ihtilaf bir çakıl veya çekirdek veya benzeri bir şeyi yutmakla oruç bozulduğu zaman sözkonusudur. (Yani bunların dışındaki oruç bozucu şeylerin kasten yenilmesinde keffaretin gerekliliğinde aralarında ihtilaf yoktur. Çeviren) Ahmed’den gelen bir rivayete göre hacamatla orucu bozduğu zaman keffaret gerekir, bu da cima ile birlikte orucu bozan diğer şeyler gibidir. (Hanbeli mezhebine göre) yemek, içmek ve benzeri şeylerde keffaret yoktur (keffaret sadece cimadan dolayı gerekir.
Sonra keffaretin gerekli olması için bozulan orucun sahih bir oruç olması şart mıdır, değil midir konusunda ihtilaf ettiler. Şafiîlere ve diğerlerine göre böyle bir şart vardır. Dolayısıyla bir kimse önce yese, sonra cima etse veya niyetsiz olarak sabahlasa, sonra cima etse veya cima etse, keffaretini ödese sonra tekrar cima etse bu kişiye keffaret gerekmez. Çünkü sahih bir orucun içinde cima etmiş değildir.
Mezhebindeki zahir olan görüşünde Ahmed İbn Hanbel ve diğerleri şöyle derler: Hayır, bu ve benzeri şeylerde de keffaret gerekir. Çünkü Ramazan ayında orucu bozucu şeylerden kendisini uzak tutması gerekir. Dolayısıyla bu bir fasit oruçtur. Fasit bir ihrama benzer.
Nitekim hac için ihrama giren kimse ihramını bozduğu zaman, ihram yasaklarından kendisini uzak tutmak suretiyle ihramlılık halini sürdürmesi gerekir. Bu yasaklardan herhangi birini işlediği zaman sahih bir ihramdan dolayı kendisine ne gerekiyorsa aynı şey gerekir. Ramazan orucu kendisine vacip olan kimse de yemek veya cima veya niyetsizlik sebebiyle orucu fasit (geçersiz) olduğu halde o günün kalanında oruçlu kalması vacip olunca oruç yasaklarından kendisini uzak tutması gerekir.
(Herhangi bir sebeple orucu fasit hale gelen bir kimse) oruç yasaklarından herhangi bir şeyi yaptığı zaman sahih bir oruçta kendisine ne gerekiyorsa fasit oruçta da aynı şey gerekir. Her iki durumda da ona keffaret gerekir. Çünkü her iki durumda da Ramazan ayına bir saygısızlık var. Hatta bu durumda saygısızlık daha fazla var. Çünkü ilk olarak orucunu bozmuş olmakla günahkar olmuştur, sonunda iki defa günahkar kimse olmuştur. Dolayısıyla onun için keffaretin vacip olması daha evladır. Bu gibi şeylere keffaret vacip olmasaydı bu herkesin keffaretten kaçmasının/kurtulmasının gerekçesi olurdu ve hiç kimse keffaret ödemezdi.
Çünkü o zaman hiç kimse Ramazanda cima etmek istemez, ancak önce yemek yeme imkanını bulur, sonra cima eder. Hatta bu, onun maksadına ulaşmasında kendisine daha fazla yardımcı olur. Yani sabah kahvaltı yapmadan önce (cima ederse) keffaret gerekir, kahvaltı yaptığı zaman (cima ederlerse) keffaret gerekmez. Bu, şeriatte benzeri görülmemiş çirkin bir hüküm olur.
Günah büyüdükçe cezanın da büyüyeceği akılların ve dinlerin kabul ettiği bir gerçektir. Benzerlik arttıkça ceza da artar. Keffaret, ibadetle ukubetin (cezanın) karışımıdır ve günahları engellemek ve silmek için konulmuştur. Her ne olursa olsun sebebin kuvveti, müsebbebin de kuvvetini gerektirir.
Sonra bir şeyi yemek suretiyle orucu bozmak Ebu Hanife ve Malik’in dediği gibi keffareti gerektiren müstakil bir sebep değildir. En azından müstakil sebebin yardımcısıdır. Halbuki bu, onun hükmünü engellemektedir. Bu, şeriatın esaslarına aykırıdır. Sonra cima eden kimse çoğu defa fiili birleşmeden önce orucunu bozuyor ve bu görüşe göre bununla da kendisinden keffaret düşüyor. Bunun batıl olduğu açıktır.