Ahirete inanmanın günlük yaşantıma nasıl bir katkısı var? Ahirete inanmanın hükmü nedir? Ahirete neden inanmalıyım?

Ahirete inanmak, tüm insanların ölümü ile tamamlanan kıyametten sonra, sonsuz bir hayatın varlığına inanmaktır. İnsan, yaratılışı gereği sonsuzluğu ister, yokluktan hoşlanmaz ve ebedi olarak yaşamayı arzular. Düşünce tarihi insandaki birtakım manevi duyguların bu dünyanın geçici zevkleriyle tatmin edilmeyeceğini göstermektedir. Bu açıdan ahiret inancı insanın yaratılışına uyumlu bir şekilde hareket etmesini sağlar. Rabbimiz insanları çeşitli şeylere ihtiyaç hissedecek şekilde yaratmış, beraberinde bu ihtiyaçlarını karşılayan nimetleri var etmiştir. Mesela yeme içme ihtiyacı içinde yarattığı kullarının bu ihtiyaçlarını gidermek için çeşit çeşit yiyecek ve içecekler var etmiştir. Sevebilme özelliğini kalplerine koyarken, sevgilerini yöneltecekleri annebaba, evlat ve eşler yaratmıştır. Kulunu hem belli bir his ve ihtiyaç içinde yaratıp hem de o ihtiyaca cevap vermeden kendi başına, çaresiz bırakmamıştır. İnsana ebediyet ve sonsuzluk özlemi veren Allah, onun bu özlem ve ihtiyacını karşılamak için de ahiret hayatını var etmiştir. İnsanlık tarihinin bilim, sanat ve kültür mirasları, insandaki bu ölümsüzlük arayışının sonucudur.

Ahiret inancı insana yaşama ümidi verir ve hayatı kolaylaştırır. İnsanın karşısına çıkan pek çok sıkıntı ve acı karşısında direnç göstermesi kolay değildir. Ahirete inanmak teselli ve acıdan korunma konusunda insana yardımcı olur. Ümidi ve yaşama sevincinin yenilenmesini sağlar. Bu dünyada başına gelen olaylar karşısında gösterdiği tahammül ve sabır karşılığında ahirette kendisine kat kat karşılık verileceğine inanmak insanı hayatın zorluklarına karşı dirençli kılar. Ahirete inanmayan insan zorluklar karşısındaki direncini çabuk kaybederek ümitsizliğe kapılabilir.

Ahiret inancına sahip olan insan, yaptığı güzel fiillerin neticesinde mükâfata ereceği bilinciyle bu dünyada hayatını başıboş ve anlamsız şeylerle geçirmek yerine hem kendisine, hem de insanlığa faydası olan şeylerle meşgul olur. Yani ahiret inancı insandaki kötülükleri önler ve yaratılıştan kendisinde var olan vicdan ve adalet duygusunu tatmin eder. Tam ve gerçek anlamda adaletin bu dünyada değil ahirette gerçekleşeceğine inanan insan adaletsizlikler karşısında ümitsizliğe kapılmaz. Dünyada iken elinden geleni yaparak Rabbine sığınır.

Ahiret inancı insanın sorumluluk bilincini geliştirir ve hayatına anlam katar. Eğer bu dünyadaki tercihlerimizden sorumlu olmasaydık ve bu sorumluluğun hesaba çekileceği ahiret hayatı olmasaydı, dünyanın kurulduğu andan kıyamete kadar, güçlü olan tarafın haksız olarak yaptığı her şey yanına kâr kalacaktı. Ahiret inancı ve yaptıklarından sorumlu tutulacağı fikri insanı kendine ve başkalarına haksız­ davranmaktan alıkoyar, ona davranışları için bir yön ve hedef belirler.

Son olarak ahiret inancı ölüm ve ötesindeki bilinmezlik konusunda insanın kaygısını azaltır. Ölümden sonra bir hayatın olduğuna inanmayan kimse, geçen her günün kendisini karanlık bir son ve yok oluşa sürükleyeceğini düşünerek ızdırap çeker. Kendisini boşlukta hissederek sonunu düşünmekten uzaklaştıran her türlü olumsuz davranışı yapmaya başlayabilir. Ahirete inanan insan ise, tam tersine ölümün bir yok oluş değil sonsuz hayatın başlangıcı olduğunu düşünerek hazırlık yapmaya, iyi iş ve davranışlarla kendisine ve insanlığa faydalı olmaya çabalar.

Şimdi hep beraber dünyadaki tüm insanların ahirete inandığını, küçükbüyük yaptıkları her şeyin hesabını verecekleri ve bundan asla kaçamayacakları bir mahkemenin varlığını düşünerek hareket ettiklerini hayal edelim. Sizce dünya nasıl bir yer olurdu?