Kuşkusuz itikafa girip de görevini bu sebeple terkeden kimsenin içtihat ettiğinde şüphe yoktur. Fakat bir içtihat şer’î kurallara dayanarak yapılmadığı zaman yanlış bir içtihat olur. Bir kimse içtihat ettiği ve içtihadında gerçeği bulmayı arzu ettiği için sevap kazanabilir. Fakat içtihadımızın kitap ve sünnete dayanması gerekir.
Mecburi görevini terkedip de itikafa giren kimse Mısır’ı yıkıp kasrı (köşkü) inşa eden kimse gibidir. Çünkü yaptığı şey müstehaptır. Müslümanlardan hiç kimse onun vacip olduğunu söylemedi. Alimler itikafın vacip değil, sünnet olduğunda icma ettiler.
Mecburi (resmi) görevi yerine getirmek ise şu ayetin kapsamına girer: “Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin.” (Maide: 1)
“Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü söz veren sözünden sorumludur.”
Bu adam müstehap bir fiil sebebiyle vacibi terketmiştir.
Bu sebeple onun günahtan kurtulmak istiyorsa itikafı kesmesi ve görevine dönmesi gerekir.
İtikafta kalırsa başka bir şeyin hakkı olan bir zamanda itikafta kalmış olur. Fıkıhçıların kurallarına göre bu durumda onun itikafı sahih değildir. Çünkü bu itikaf öfkelenilen (istenmeyen) ve gasp edilen bir zamanda yapılmıştır.
Bu sebeple ben iyi bir şeyler yapmak isteyen kardeşlerin öğrenmeleri için onlara şu uyarıyı yapmak istiyorum. İçtihadını hak üzerine bina etmesi ve bilinçli bir şekilde Allah’a kulluk etmesi için şer’î kuralları ve Allah’ın kitabındaki ve Rasulünün sünnetindeki delilleri dikkate alması gerekir.