İnkarcı akımların Allah’a imana yönelik eleştirileri nelerdir? İnanmayanların eleştirileri neler?

Eski çağlardan günümüze kadar insanlar arasında putperest inançlar yaygınlık kazandığı gibi, buna nispeten daha az olmakla beraber Allah inancını tamamen reddeden düşünce akımları da ortaya çıkmıştır. Yaşadığımız çağdaki yaygın inkârcı akımlar içerisinde ateizm, deizm, agnostizm, pozitivizm, materyalizm, nihilizm, evrimcilik, Freudcu psikanaliz zikredilebilir.

Ateizm, yaratan bir Tanrı’nın varlığı inancını tamamen reddederken; deizm, Tanrı inancını kabul etmekle birlikte, O’nun insan hayatına peygamberleri ve kitapları yoluyla müdahale etmesini kabul etmemektedir. Agnostizmde ise, Tanrı’nın varlığının veya yokluğunun bilinemeyeceği iddia edilir. Pozitivizmde bilginin kaynağı olarak sadece deney ve tecrübe kabul edildiği için, Tanrı’nın varlığı da kabul edilmez. Çünkü Tanrı, deney ve gözlem alanına giren bir varlık değildir. Materyalizmi savunanlar maddeyi ezelî kabul edip onun dışında bir gerçeklik kabul etmediklerinden, düşüncenin merkezine de maddeyi yerleştirmişlerdir. Dolayısıyla materyalist düşüncede Tanrı fikrine yer verilmemektedir. Nihilizm yani hiççilik, mevcut düşünce ve değerlere, inançlara kuşkuyla ve eleştiriyle yaklaştığı için, Tanrı fikrine ve Tanrı’nın kurallarına karşı da tavır alır. Evrim düşüncesinde, her şeyin alt biçimlerden üst biçimlere doğru evrimle geliştiği ve bunun tesadüfen gerçekleştiği savunulmaktadır ki, semavi dinlerdeki yaratılış düşüncesi reddedildiği gibi; her şeyin tesadüfen meydana gelmesi Tanrı inancını da devre dışı bırakmaktadır. Sigmund Freud’un geliştirdiği psikanaliz yöntemine göre, insanın davranışlarına yön veren onun bilinçaltındaki cinsellik ve korku duygusudur. Bu iki duygunun baskısıyla ortaya çıkan Tanrı inancı, insanın bu iç çatışmalarıyla ortaya çıkan ve hakikatte var olmayan hastalıklı bir durumdur.

Zikrettiğimiz bu inkârcı akımların hepsine baktığımızda Allah’ın otoritesini tanımama konusunda ortak bir tavır sergilediklerini görürüz. Allah’a ihtiyaç duyma ve O’na karşı sorumlu olma düşüncesi, bu akımların hiçbirinde bulunmamaktadır. Dolayısıyla sadece bu dünyayı merkeze alarak insanın ufkunu sınırlandırdıkları gibi, hayatın anlamlandırılmasında hiçbir fonksiyon üstlenmemektedirler. Halbuki Allah, peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla insanoğluna gönderdiği hakikatlerle hem ona zihinsel olarak kendini güvende hissedeceği, sorularına ikna edici cevaplar bulabileceği bir ortam sağlar hem de ahiretin varlığıyla hayatını anlamlandırarak insanın ufkunu genişletir ve önüne daha büyük hedefler koyar. Söz konusu akımlar kendi bilgi kaynaklarıyla, Allah’ın yokluğunu ispat edemeyecekleri gibi, O’nun insana sunduğu anlam dünyasını ve değerler sistemini asla sunamazlar.