“Farz”, kesin ve bağlayıcı dinî bir delil ile yapılması istenen iş (fiil, amel) demektir. Farz oluş, bir fiilin / amelin bizzat yerine getirilme yükümlüğünü ifade ettiği gibi, yerine getirilen fiilin / amelin kendi içinde gözetilmesi gereken yapısal zorunlulukları da ifade eder. Mesela farz olan bir ibadetin, Allah’ın iradesine uygun olarak yerine getirilebilmiş olması için Allah’ın yapılmasını zorunlu kıldığı işlemlere o ibadetin farzları denir.
Farzlar, şartlar ve rükünler olmak üzere iki kısma ayrılır:
“Şart”, hükmün varlığı kendinse dayanan şeydir. Şart bulunmazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması hükmün bulunmasını gerektirmez. Mesela, abdest almak namazın şartıdır. Abdest alınmadan kılınan namaz geçerli olmaz. Ancak abdest almak, namazın kılınmış olduğu an 95 lamına gelmez. Abdest alınarak namaz kılmakla namaz yü kümlülüğü yerine getirilmiş olur.
“Rükün” ise ibadetleri ya da akitleri meydana getiren aslî unsurları ifade eder. Mesela, namaz ibadetinde kıyam, kıraat, rükû ve secde rükündür. Yine hac ibadeti için Arafat’ta vakfe ve ziyaret tavafı birer rükündür. Şartlar rükünlerden önce yerine getirilir. Şartlar yerine getirilmedikçe rükünlerin yerine getirilmesi bir anlam ifade etmez.
İşte oruç ibadetinin de böyle bir takım şartları ve rüknü vardır. Aşağıda önce orucun şartlarını, sonra da rüknünü açıklayacağız.
Yükümlülük ve yerine getirilmesi açısından oruç; vücubunun (farz olmasının), edasının ve sıhhatinin (geçerli olmasının) şartları olmak üzere üç ana başlık altında incelenebilir.
ORUCUN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
Orucun bir kimseye farz olması için Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olması gerekir:
Müslüman olmayanlara diğer bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadeti de farz değildir. İslâm dininin gerekli kıldığı ibadetler ancak bu dine inanmakla anlam kazanır. Gayri Müslim bir kimsenin Müslüman olması halinde, daha önce tutmadığı oruçları ve diğer ibadetleri kaza etmesi gerekmez. Çünkü Müslüman olmakla geçmiş günahlar tamamen silinir, yepyeni bir hayata başlanmış olunur. Kur’ânı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Ey Muhammed! İnkâr edenlere söyle: Eğer vazgeçerlerse, geçmiş günahları bağışlanır.”
Aklî melekesi yerinde olmayan insan hiçbir ibadet ile sorumlu değildir. Çünkü dinî görevler ile ancak aklî melekesi yerinde olanlar sorumludur.
Ergenlik çağına gelmeyen çocuklar da oruç tutmakla yükümlü değildir. Çünkü dinî görevler ergenlik çağından itibaren başlar. Namaz ibadetinde de olduğu gibi henüz ergenlik çağına ulaşmamış fakat gücü yeten çocuklara oruç tutturulması uygun olur.
Şafiî mezhebine göre bir kimseye orucun farz olması için; Müslüman, akıllı, bülûğa ermiş ve mukim olmak, hayız ve nifas halinde olmamak, oruç tutmaya gücü yetmek gerekir.
ORUCUN EDASININ ŞARTLARI
Akıllı ve bülûğa ermiş her Müslüman, oruç tutmakla yükümlüdür. Ancak böyle bir kişinin fiilen oruç tutması nın farz olması için hasta, yolcu, ileri düzeyde yaşlı, hamile, emzikli olma ve çok ağır işlerde çalışma gibi bir mazeretin bulunmaması gerekir.