Varlık nedir? İslam’da varlık nedir? İslam felsefesinde ve kuranda varlık alemi nedir?

Atom, molekül, element ve hücreden; yer, gök, gezegenler, ay, güneş ve yıldızlara kadar küçük-büyük, canlı-cansız ve görünen-görünmeyen bütün yaratıkların oluşturduğu varlıklar dünyasına âlem (evren) denilmektedir.

İnsan, yaratıldığı günden beri âlemin kapsamı, ne zaman ve nasıl yaratıldığı, varlığının ne zamana kadar süreceği gibi fiziksel yapısına ve kimin tarafından, niçin yaratıldığı gibi fizik ötesi konumuna ilişkin soruları kendi kendine sormuştur. İlâhî dinler, ortaya koydukları âlem tanımlamasında onu, gölge veya hayal değil, Allah tarafından yaratılan gerçek bir varlık olarak görmüştür.

Yüce yaratıcı başlangıçta gökleri ve yeri yoktan var etmiş, bunları gaz halinden cevher olarak bir araya getirmiş (Fussılet 41/9-12), sonra da birbirlerinden ayırarak (el-Enbiyâ 21/30) üzerindekilerle beraber tamamını altı günde (altı büyük evrede) yaratmıştır (el-A‘râf 7/54; Yûnus 10/3; Lokmân 31/10; es-Secde 32/4; el-Hadîd 57/4). Güneş, ay ve yıldızların tamamı O’nun emri ve kanunlarıyla hareket etmekte (el-A‘râf 7/54; en-Nahl 16/12; el-A‘lâ 87/2-3) ve kendileri için tayin edilmiş bir yörüngede dönüşlerini sürdürmektedir (Yâsîn 36/38-39).

Uzaydaki galaksilerin hareketlerinden, çiçek açıp meyve veren tohumlara, mevsimlerin oluşumundan, gece ve gündüzün birbirini takip eden hareketlerine kadar evrende bulunan ve olup biten her şey belli bir ölçü, düzen ve kanun dahilinde gerçekleşmektedir. Allah ,âlemlerin rabbidir, yani yaratıcısı, geliştiricisi ve yöneticisidir. Gökten yağmuru indirerek toprağı sulayan, canlandıran, meyve, tahıl ve bitkileri bitiren O’dur. O, âlemi belli bir amaca ve plana göre yaratmıştır. Âlemde amaçsız ve gayesiz hiçbir şey yoktur.

İlâhî dinler insanlara ontolojik teoriler sunmayı değil, onun evrendeki yerini belirlemeyi, tabiat ve çevresiyle ilişkilerini düzenlemeyi ve Allah’a karşı sorumluluklarını hatırlatmayı hedeflemiş; bu hedefleri gerçekleştirmek üzere de şu hususları özellikle vurgulamıştır:

  1. Âlemdeki her şey yaratılmış olup hepsinin bir başlangıcı vardır. Başlangıcı olmayan tek varlık kıdem sıfatına sahip olan Allah’tır. Âlemin oluşumu yaratılışa yani Allah’ın iradesiyle meydana gelen yaratmaya bağlıdır.
  2. Âlemdeki varlıklar bir düzen, ölçü ve hesaba göre yaratılmıştır. Âlem, kendiliğinden veya tesadüfün sonucu olmadığı gibi, düzensiz de değildir. Aksine onda her şey yerli yerinde ve olması gerektiği şekildedir. Kutsal kitaplar varlıklar dünyasındaki bu âhenk ve ölçüye sık sık işarette bulunmaktadır. Meselâ Kur’an’da, “Allah yanında her şeyin bir ölçüye tâbi olduğu, ay ve güneşin bir hesaba bağlı bulunduğu, göklerin ve yerin en uygun şekilde yaratıldığı” bildirilmektedir.
  3. Âlemin ve ondaki varlıkların bir başlangıcı olduğu gibi, bir sonu da olacaktır. İlahî dinler bu sona “kıyamet günü” demektedir. Ancak beklenen bu anın ne zaman geleceği Allah’tan başka kimse tarafından bilinememektedir.
  4. Allah’ın gücü, kudreti her şeye yeter. Cenâb-ı Hak, bir şeyin olmasını dilediği zaman, “ol!” demesiyle o şey hemen oluverir. Bununla beraber Allah, âlemi ve onda bulunan varlıkları bazı aşamalarla ve birtakım sebeplere bağlı olarak yaratmıştır. Bu durum, O’nun yaratıcılığına engel teşkil etmemektedir.

Bu hususlar, ilahî dinlerin varlık tasavvurunda göz önünde bulundurulması gereken temel unsurlardır. Hiçbir ilahî din mensubu yaratıcıyı, yaratılışı, âlemin başlangıç ve sonunun olduğunu göz ardı eden bir varlık telakkisini benimsemez.

Yüce yaratıcı bu âlemi belli bir amaca ve plana göre yaratmış olduğunu ve onda amaçsız ve gayesiz hiçbir şeyin bulunmadığını kitabında şu şekilde beyan etmektedir:

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ardarda gelmesinde, insanların yararına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği su ile ölü olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları döndürmesinde düşünen bir topluluk için pek çok delil vardır.”

“O, birbiriyle uyumlu yedi göğü yaratmıştır, Çok merhametli olan Allah’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.”

Kur’ân-ı Kerim’de gece ile gündüzün yaratılışı konusunda da şöyle buyurulmaktadır: “De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?

“De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?

“Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) O’nun fazl u kereminden (rızkınızı) arayasınız ve şükredesiniz.

Yağmur, gök gürültüsü, şimşek ve yıldırım gibi doğa olaylarının ilahî ilim, kudret ve iradesiyle ilişkisi ise şu şekilde dile getirilmektedir: “O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.

“Gök gürültüsü Allah’ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O’nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar Allah hakkında mücadele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini yapar.”

Yüce kitabımızda hayvanların yaratılışı hakkında şöyle buyurulmaktadır:

“Şüphesiz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriveriyoruz.”

“Göğün boşluğunda emre boyun eğdirilmiş olarak uçuşan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah’tan başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.

Kur’an’da insanın tabiatı ve Allah’a imana ulaşma çabası ise şu şekilde tasvir edilmektedir:

“İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?”

“İnsan neden yaratıldığına bir baksın? Atılan bir sudan yaratıldı. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar. İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.”

“Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrâhim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.”

“Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, ‘Rabbim budur.’ dedi. Yıldız batınca, ‘Batanları sevmem.’ dedi.

“Ayı doğarken görünce, ‘Rabbim budur’ dedi. O da batınca, ‘Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum.’ dedi.”

“Güneşi doğarken görünce de, ‘Rabbim budur, zira bu daha büyük.’ dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.”

Sonuç olarak ilahî dinlere göre âlem, fizik ve metafizik varlıkların sentezinden meydana gelen bir bütündür ve ikisi arasında tam bir uyum söz konusudur. Dünya, ay, güneş, yıldızlar, canlı ve cansız varlıklar âlemin fizikî kısmını temsil ettiği gibi ruh, melek, cin, şeytan gibi varlıklar da onun metafizik kısmını temsil etmektedir.