Rabıta yapmak caiz midir? Peygamber, veli ve şeyh gibi kişilerle tevessülde bulunulabilir mi?

Sözlükte “bağlamak” anlamına gelen rabt kökünden türemiş bulunan râbıta, iki şeyi birbirine bağlayan bağ demektir. Tasavvufta mürit için ideal tip olan şeyh ile bütünleşmek önemli bir iştir. Bu, başlangıçta gönlünü ona bağlamak, onu düşünmek ve ahlâkı ile bütünleşmek anlamına gelirken zamanla şeyhin suretini düşünme, resmini önüne koyarak onunla bütünleşmeye çalışma şekline dönüşmüş, fenâ fi’ş-şeyh (şeyhin varlığında yok olma) şekline bürünmüştür.

Bazı âlimler, Allah’ın emir ve yasaklarını esas almak ve Resûl-i Ekrem’in sünnetine ittiba etmek dururken, hata etme ve günah işleme ihtimali bulunan insanları kayıtsız şartsız taklit etmeyi yanlış ve tehlikeli bulmuştur. Bunlara göre Kur’an ve Sünnet’le belirlenen ibadetler içinde râbıta şeklinde bir davranış tarzı bulunmamaktadır. Dolayısıyla onu ibadet telakki ederek yapmak, en hafif şekliyle bidattir.

Bir kısım âlimler ise İslâmiyet’in ibadetin doğrudan Allah’a yapılmasını ve her türlü niyazın O’ndan talep edilmesini öngören bir din olduğunu, Fâtiha sûresinde, “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.” buyurulduğunu, bu hususu koruduktan sonra nefis ve ahlâk eğitimi için bir usul ve güzel alışkanlıkları elde etme yöntemi olarak râbıtaya başvurmanın bir sakıncasının olmadığını söylemişlerdir.

Muhatabı Allah olmakla beraber kendini değersiz ve O’ndan doğrudan talepte bulunma liyakatinde görmeyen birinin, peygamber veya Allah’ın sevdiği diğer insanların hatırına (hürmetine) yüce mevlâdan talepte bulunmasında -talebini sadece Allah’ın karşıladığı bilincinde olması şartıyla- bir sakınca bulunmamaktadır.