Müslümanların ölen kişiye son görevleri, onu yıkama, kefenleme, cenaze namazını kılma ve defnetmektir. Bu görevi yaptıktan sonra yakınları şayet vasiyyeti varsa onu yerine getirir, imkân ölçüsünde malî borçlarını öderler. Ancak insan öldüğü zaman amel defteri kapanır ve dünya ile ilişkisi kesilir. Bunun istisnası, hadis-i şerifte sadaka-i câriye, sâlih evlât yetiştirme ve talebe okutma olarak zikredilmiştir.
Bunlar dışındaki şeylerde ölü için yapılan şeylerin asıl hedefi ve mesajı ölen kişi değil, yaşayanlardır. Söz gelimi cenaze evinde tâziyede bulunmak, yemek vermek, Kur’an okumak, dua etmek yaşayanları ölümü düşünmeye, birgün öleceğini hatırlamaya vesile olmaları itibariyle faydalıdır. Yapıp edilenlerin içinde itikadî ve amelî açıdan dinen mahzurlu bir inanç ve davranış yoksa müsamaha edilebilir, hatta yararlı görülebilir.
Ölünün yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gecelerinin anılması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kur’an ve hadiste, sahâbe ve tâbiînin sözlerinde ve ilk dönem âlimlerinin uygulamasında bu vakitlerde ölüyü anmayı öngören herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Bu günlerde Kur’an okunması, salâtüselâm getirilmesi ve dua edilmesi, dinî duyguların yükselmesine vesile olması cihetiyle olumlu karşılanabilir.