Yeterli değildir, çünkü Kur’ân-ı Kerim’de anlatıldığı üzere Cenâb-ı Hak insan türünün babası Âdem’i yaratırken ona “kendi ruhundan üfleyerek” can vermiştir. Bu sebeple insan ruhu Allah ile iletişim kurmadan mutlu olamaz. Peki, nasıl kuracak bu iletişimi? O, yüce yaratıcıyı ne görebiliyor, ne de kelâmını duyabiliyor. Bu sebeple “Allah elçisi, Allah’ın habercisi” anlamına gelen resûl veya nebînin bulunması ve dolayısıyla buna iman etmesi gerekiyor.
Evrenin en değerli varlığı olan insanın dünyada kalış süresi Hz. Nûh’ta olduğu gibi 950 yıl bile olsa sonsuza oranla hiçbir şey ifade etmez. Halbuki ilahî sevginin ürünü olan insanla Allah arasındaki ilişki sonsuza doğru devam etmelidir. Bunun için ikinci bir hayata, âhiret hayatına ihtiyaç vardır. O, hem maddî-bedenî, hem de mânevî-rûhî açıdan dünya hayatıyla kıyaslanamayacak derecede mükemmeldir. Zaten bu çifte hayatın birinci bölümü herkesin gözü önünde sona erip ortadan kalkmaktadır. Sonuç olarak evrenin yaratıcısı ve yöneticisi tek Allah’a iman etmenin yanı sıra O’nun elçilerine ve ikinci hayatı oluşturan âhirete de inanmak gerekmektedir. İlâhî dinlerdeki altı iman esasının diğer üçü: Meleklere, kitaplara ve kadere iman, burada sözü edilen üç esasın bir tür alt başlıklarını oluşturmaktadır.
Allah’a ve dinî konulara inanmışken zamanla şüpheye düşenlere nasıl bir yöntem uygulanmalıdır?
İmam Gazzâlî, din adamını tabibe benzetir. Aile fertleri ve yakınlarından başlamak üzere ta uzak çevresindeki insanlara karşı irşat sorumluluğu taşıyan kimse, her şeyden önce nebînin, annenin ve tabibin şefkatini taşımalı, muhatabına bu duyguyla yaklaşmalıdır. İnanç konularında şüphelere mâruz kalan kişiye yardımcı olabilmek için, önce onun bu hususlardaki temel problemini belirlemek gerekir. Sebep bilgisizlik veya yanlış yönlendirmeden ibaretse doğru ve tatmin edici açıklamalar yapmak gerekir. Okuyan ve okuduğunu anlayan biri ise sonra okuyup anlayıp üzerinde düşünsün ve doğru yola ulaşsın diye kendisine eser de tavsiye edilebilir. Problem ilgi ve kalbî yönelişinin eksikliğinden kaynaklanıyorsa teşvik edilmeli ve dinî hayatı güçlü çevrelerle temas kurmasına çalışılmalıdır. Psikolojik bir rahatsızlık söz konusu ise dine duyarlı uzman doktora yöneltilmelidir. İslâmiyet’e karşı faaliyet gösteren bir teşkilâtın elemanı ise irşat edilmesi için gayret sarfedilmelidir.
Müslümanlar arasında şöhret bulan, levha halinde basılıp duvarlara asılan doksan dokuz esmâ-i hüsnâ bir seçim midir, Allah’ın başka isimleri var mıdır?
Kâinatın yaratıcısı, geliştiricisi ve idare edicisi olan Allah, ilahî dinlere bağlı olanlardan başka -sayıları az ateistlerle belki bazı ilkel inanç sahipleri hariç- bütün insanlar tarafından benimsenen yegâne aşkın varlıktır. Kur’ân-ı Kerim’de beyan edildiği üzere müşrikler bile tapındıkları putların fevkinde bir Tanrı’nın bulunduğunu kabul ederler. İdrakimizin ötesinde bulunan bu varlık kendisini sıfatlarıyla tanıtmıştır. Sıfat, Allah’ı tanıtan kavramlardan ibaret olup, Kur’an’da ve hadis rivayetlerinde zât-ı ilâhiyyeye nispet edilmiştir.
Akait ve kelâm ilminde bu kavramlara “isim” denildiği gibi daha çok kelâm ilminde “sıfat” diye de anılır. Cenâb-ı Hakk’ın, nasslarda yer alan isim ve sıfatlarının sayısı çoktur. Kütüb-i Sitte’den İbn Mâce ile Tirmizî’de yer alan doksan dokuz isim listesi şöhret bulmuştur. Hz. Peygamber, Allah’ın doksan dokuz ismini zihninde ezberleyip sayan ve gönlüyle benimseyen kimsenin cennete gireceğini haber vermiştir.