Evliya nedir? Evliya kime denir? İslam’da evliya var mı? Evliya inancı nedir?

Öncelikle bu konudaki kafa karışıklığını giderebilmek adına bu kelimeye açıklık getirmek gerekir. Kuran’daki veli ve çoğulu olan evliya; dost ve yardımcı gibi anlamlara gelmektedir. Veli kelimesi gerek sözlük anlamı gerekse Kuran’da kullanılan şekli ile bu anlama gelir. Oysa zamanla bu kelime, insanlar tarafından biçimlendirilen yeni hali ile bambaşka bir anlam kazanmış, bir anlamda dış kısmı aynı bırakılarak içi boşaltılmış ve içine Kuran’daki kullanımı ile hiç alakası olmayan anlamlar doldurulmuştur. Evliya meselesi, tarih boyunca en fazla suistimal edilen ve çarpıtılan konuların başında gelmekte ve bu unvan, dünya üzerinde tasarruf hakkına sahip olacak kadar üstün güçleri olduğuna, Allah’tan ve Peygamberimizden haberler aldığına inanan ve inanılan bazı kişiler için kullanılmakta hatta kimilerine göre bu unvan peygamberlikten dahi üstün tutulmakta ve bu kişiler, “kutsiyet” “velâyet” ve “kerâmet” kavramları üzerinden özel statüler ve güçler ile donatılmaktadırlar.

Öncelikle ifade etmek gerekir ki İslam inancında tek kutsal vardır o da Allah’tır. Melekler ve peygamberler de dâhil olmak üzere Allah’tan başka hiçbir kutsal kişi ya da mekân yoktur. Kuran’da velâyet ve kerâmet tabirleri geçmemekte, çok anlamlı kullanımları olan veli kelimesi de hiçbir ayette, bazı kişilere özgü kılınan ya da kendisine sonradan yüklendiği gibi bir anlam taşımamaktadır. Aksine Kuran’da bir yandan gerçek anlamda inanmış müminlerin ve sorumluluk sahibi duyarlı kişilerin velilerinin Allah olduğu söylenmekte, gerçeği örten inkârcıların velilerinin ise şeytani güçler olduğuna vurgu yapılarak dikkatli olmaları hususunda inananlar uyarılmaktadırlar: Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise putlaştırılmış şeytani güçlerdir (tağut). Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara 257). “Yani Allah, iman etmek isteyenlerin dostudur, velisidir ve yardımcısıdır. Allah onlara öylesine lütufta bulunur ki, nihayet lütfuyla Allah, kendilerini karanlıklardan çıkarır ve onları inkârdan imana dönmeleri için destekler.”

Yine yardım eden, koruyan; yardım edilen, korunan gibi anlamlara gelen veli kelimesinin Kuran’daki kullanımı içinde Allah’ın evliyasından söz edildiği gibi şeytanın evliyasından da söz edildiği görülmektedir. Bir ayette: Unutmayın ki, (sadece) Allah’ı veli edinenlerin (evliya) korkmaları için bir sebep yoktur; onlar acı ve üzüntü çekmeyecekler. Onlar imanda kararlılık gösteren ve sorumluluk bilincine sahip olan kimselerdir (Yunus 6263) denilmekte, başka bir ayette ise: Başkası değil, işte o şeytandır kendi dostlarıyla (evliya) (sizi) korkutan. O halde onlardan korkmayın, sadece benden korkun, gerçekten inanıyorsanız eğer. (Âli İmran 175) denilerek şeytanların dostlarına (evliyalarına) dikkat çekilmektedir.

Kimlerin şeytana evliyalık ettiklerini anlamak zor değildir. Buradaki asıl soru, kimlerin Allah’ın evliyası olduğunun ve Allah’ın kimlere Veli olduğunun belirlenmesidir. Acaba zannedildiği gibi bu durum sadece Allah tarafından seçilmiş olan belirli kullar için mi geçerlidir yoksa Allah’a gönülden bağlı ve O’na gerçek anlamda iman etmiş ve sorumluluk bilincine sahip bütün kulları, bu değere sahip midir? Esasen yukarıda örnek verilen: Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır (Bakara 257) ve Onlar imanda kararlılık gösteren ve sorumluluk bilincine sahip olan kimselerdir (Yunus 63) mealindeki ayetler bu sorunun net bir biçimde cevabını vermektedir. Allah’ın velisi olmanın iki temel şart vardır: iman ve takva. Şüphesiz Allah iman eden ve sorumluluk bilinci ile hareket eden bütün kullarının velisi, o kullar da Allah’ın velisidirler: Hiç şüphesiz, benim koruyucum (velim) Kitabı indiren Allah’tır; zira salihlerin (dürüst, erdemli ve barışsever kulların) koruyuculuğunu (velayetini) O üstlenecektir. (A’raf 196)

Görüldüğü gibi Allah’ın veli kulu olmak için özel bir statüye ya da yaratılışa değil Allah’ın vahyine sıkı sıkı bağlanarak gerçek anlamda iman eden erdemli ve ilkeli bir insan olmaya ihtiyaç vardır. Bu gerekliliği yerine getiren her kul, evliya yani Allah dostu ve destekçisi sınıfına girebilir. Çünkü Kuran ayetleri inananları Allah’ın davasına sahip çıkmaya ve sorumluluk almaya çağırır: Ey iman edenler! Siz Allah’ın (davasına) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır. (Muhammed 7)

Kuran ayetlerinin ifadesiyle inananlar birbirlerinin velisidir: Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda malları ve canları ile mücadele edenler ve muhacirleri (göç edenleri) barındırıp onlara yardım edenler; işte bunlar birbirlerinin velisidirler. (Enfal 34). Aynı şekilde Kuran’da inanan erkek ve inanan kadınların birbirlerinin velisi olduğu ifade edilmektedir: İnanan erkeklerle inanan kadınlar birbirlerinin dostlarıdır (evliya). İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar.

(Tevbe 71). Demek ki inanan erkek ve kadınlar da birbirlerinin destekçisi ve yardımcısıdırlar. Dolayısıyla Allah’ın veli kulu ya da inananlara veli olmak için özel güçlere ve kabiliyetlere değil gerçek anlamda samimi bir şekilde iman etmeye ve sorumluluk bilinci içinde duyarlı ve erdemli bir insan olmaya ihtiyaç vardır.

Bu gerçeği görmezden gelmek ve Allah dostu olduğu iddia edilen, Allah katından haber aldığı kabul edilen ve özel birtakım güçlere ve yeteneklere sahip olduğuna inanılan bazı kişilerin peşine takılarak onun vesilesi ve himayesi ile cennete girileceğini sanmak, tam anlamıyla aldanmaktır: “Kuran, Allah Teâlâ’ya has olan velayeti O’ndan başkasına isnat eden her kimse onun aleyhine hüccet (delil) olmaktadır; o kimsenin İslam’a mensup olup olmamasının önemi yoktur. Evliya peşinden gidenler, onlara yaptıkları dualarda, onlara yönelik taleplerde bulunma konusunda o kadar aşırı gitmişlerdir ki, ancak Allah Teâlâ’dan istenilebilecek şeyleri onlardan istemeye koyulmuşlardır. Hatta bunlar arasında sözde ilme mensup kimseler çıkmakta ve bunlar, “Falanca velinin insanları öldürüp dirilteceğini, mutlu ya da bedbaht edebileceğini, zengin ya da fakir kılabileceğini” söyleyip yazabilmektedirler. Bütün bunlar ortadayken ey mü’min! sana düşen Kuran’ın şaşmaz hidayetine yapışman, “evliyaullah” adı altında şeytanın dostlarının zırva tevillerine aldanmamandır.”

Maalesef Müslümanların önemli bir çoğunluğu, zannettikleri gibi Peygamberimizin izinden giderek Kuran’a tabi olmadıkları gibi Peygamberimiz başta olmak üzere sonradan gelen kimi âlim ve tasavvuf ehli kabul edilen kişileri aşırı şekilde yücelterek İslam’ın ruhuna uygun olmayan öğretilerin dinin içine girmesine fırsat vermiş ve dini özünden uzaklaştırarak tanınmaz hale getirmişlerdir: “İlahi din mensuplarının birer beşer olan peygamberler etrafında, vahiylerden temeli bulunmayan veya yanlış yorumlara dayanan birtakım inançlar oluşturdukları gibi bunlara tabi olan ve getirdikleri ilkeleri benimseyip uygulayan din âlimleriyle tasavvuf ve tarikat önderleri hakkında da tarihi süreçte çeşitli menkıbeler inşa etmişlerdir. Bu menakıp kültürüne bağlı olarak da din âlimi ve tarikat önderlerini aşırı yücelten, kutsal bir konuma yükseltilmeleri sonucunu doğuran ve harikulade olaylar atfeden bir din anlayışının teşekkül ettiğini, konuya dair literatürden tespit etmek mümkündür.”