Bu tarz bir din anlayışının, İslamî ilkelere uygun olmadığı son derece açıktır. Maalesef ki bu türden inanç ve kabuller, bazı kişi ve çevreler tarafından İslam’ın kendisi gibi tanıtılmaya, Peygamberimize ve sahabelere kadar dayandırılmaya çalışılmaktadır. Oysa bu tür örneklerin Kuran ayetlerinde de Hz. Peygamberin ve onunla birlikte inanan önde gelen kişilerin hayatlarında da görülmesi söz konusu değildir. Allah tarafından Kuran ayetlerinde yapılan uyarılar, Müslümanlar tarafından gerektiği gibi dikkate alınmamış ve hatta öyle ki sanki bazı kişi ve çevreler Kuran’ı açıp bakmış ve Allah’ın apaçık ayetlerine muhalefet edercesine ayetlerin söylediklerinin tam tersi şeyleri yaparak yeni bir din yaratmışlardır. Belli ki bazı kötü niyetli kişiler, İslam dinini nasıl özünden uzaklaştırır ve dosdoğru yolundan saptırırız diye epeyce uğraşmış, İslam dışı unsurların Müslümanların hayatlarına girmesinin de beraberinde getirmiş olduğu kargaşayı fırsat bilerek İslam’ı tanınmaz hale sokmaya uğraşmışlardır. Birçok Müslüman da bu tuzaklara düşerek İslam dışı unsurları, İslam sanarak yaymaya ve uygulamaya çalışmışlardır. Çok şükür ki Kuran, insani müdahale ve dış etkilerden korunmuş ve İslam’ı doğru anlayıp tanıma yolunda gerçeği görebilen ve görmek isteyen insanlar için rehber olmuştur.
Kuran ayetlerinin Kitap Ehli’ne yönelik olarak yaptığı uyarıları dikkate almak gerekir: Ey Kitap Ehli! İnancınızda haddi aşmayın/hakikatin sınırlarını çiğnemeyin. Daha önce kendileri sapmış, birçoklarını da saptırmış olan ve yoldan çıkmakta hâlâ direnen bir topluluğun keyfi yargılarına uymayın! (Maide 77)
Nefsi ezmek ya da isteklerden kurtulmak için Allah’ın haram kılmadığı bir şeyi haram kılmak Kuran’daki ifadesi ile haddi aşmaktır: Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez. (Maide 87)
Gerçek anlamda inanmak ve inancını en güzel şekilde yaşamak isteyen insan için hiç şüphesiz asıl gözetilecek olan ahiret hayatıdır. Ancak bu öncelik, dünya hayatının bir anlamda ahiretin tarlası olduğu ve Allah’ın helal ve temiz olarak yaratmış olduğu rızık ve nimetlerden nasibimizi unutmamamız gerektiği gerçeğini göz ardı ettirmemelidir: Allah’ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de (başkalarına) öyle iyilikte bulun ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez! (Kasas 77)
Yine ayetlerde, Cuma namazı kılındıktan sonra yeryüzüne dağılarak hayra ve barışa yönelik işler yapmak ve aynı zamanda Allah’ın lütuf olarak yaratmış olduğu helal rızkı temin etmek üzere çalışıp çabalamak ama Allah’ın ilkelerine bağlı hareket etmek için Allah’ı hatırımızdan çıkarmamak gerektiğine dikkat çekilmektedir: Ve namaz kılındığı zaman da, artık yeryüzünde dağılın ve Allah’ın lütfundan (payınıza) düşeni talep edin! Ama Allah’ı hiç hatırdan çıkarmayın ki, ebedi mutluluğa ulaşabilesiniz. (Cuma 10)
Yukarıda örnekleri görüldüğü gibi sûfîlerin önemli bir çoğunluğu, insanın kendisine eziyet çektirecek türden eylemleri gerçek dindarlık gibi algılamış ve Allah’ın helal kıldığı en temel şeyleri bile kendilerine haram kılma yoluna gitmişlerdir. Yemek, içmek, uyumak, barınmak, giyinmek, çalışmak, dinlenmek ve hayatın içinde olmak her insan için en doğal ihtiyaçlardandır.
Kuran ayetleri, insanların dünyadan yüz çevirmelerini, helal dairesi içindeki Allah’ın nimetlerinden istifade etmeyi kendilerine yasak etmelerini, kendilerini aç, susuz ya da kıyafetsiz bırakmalarını değil, aksine aşırılıklardan uzak bir biçimde yani ölçülü ve dengeli bir şekilde Allah’ın nimetlerinden istifade etmelerini söyler: De ki: Allah’ın kulları için yarattığı güzellikleri, temiz ve helal rızıkları kim yasak etmiştir? De ki: Bunlar dünya hayatında (herkesle birlikte) iman edenler için, kıyamet gününde ise yalnız onlara (iman edenlere) özgü olacaktır. (A’raf 32)
Kuran ayetleri barınacak yer edinmeyin, giyinmeyin ya da kıyafet sahibi olmayın demez: Size içinde huzur ve sükûn duyacağınız sabit meskenler (inşa etme yeteneği) veren; yine size hayvanların derilerinden konup göçerken kolayca taşıyacağınız seyyar mekânlar (yapma yeteneğini) kazandıran; onların yünlerinden, kürklerinden, kıllarından hem dayanıklı temel eşyalar hem de sınırlı süre kullanılan dayanıksız tali eşyalar (üretme yeteneğini) veren de Allah’tır (Nahl 80) der.
Yine ayetler yemeyin, içmeyin demez: Ve O’dur insan eliyle yetiştirilen ve kendi başına yetişen bahçeleri bağları, hurmagilleri, çeşit çeşit ürün veren tarlaları, biri diğerine çok benzeyen ve biri diğerinden çok farklı zeytingilleri ve narı var eden. Her biri ürün verdiğinde ürünlerinden yiyin ve hasat günü (yoksullara) haklarını verin; fakat israf etmeyin: Unutmayın ki O israf edenleri sevmez (En’am 141); Yiyin, için ama israf etmeyin; çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez (A’raf 31); O halde, Allah’ın size sunduğu rızıkların helal ve temiz olanlarından yiyin/yararlanın ve kendisine iman ettiğiniz Allah’a saygılı olun! (Maide 88);
Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz olan şeylerden yiyin/yararlanın. Şeytanın izinden gitmeyin! Çünkü o sizin için açık bir düşmandır (Bakara 168) der. Özellikle son iki ayetteki ifadelere dikkat edildiğinde, Allah’ın haram kılmadığı şeyleri haram kılmak ya da başka bir ifade ile helal kılmış olduğu şeylere karşı gereksiz ve temelsiz bir yasaklamada bulunarak nimetten yüz çevirmek, Allah’a karşı saygısız olmak ve şeytanın izinden gitmek olarak nitelendirilmiştir.
Yine ayetler kötü ve çirkin giyinin demez: Yemeniz için taze et türleri ve takınıp kuşanmanız için mücevherat çıkarasınız diye denizi ve onun içinde suları yararak akıp gittiğini gördüğün(üz) gemileri, O’nun ihsanından payınıza düşeni arayacağınızı ve (bulunca da) şükredeceğinizi umarak (bir yasaya) tâbi kılan da yine O’dur (Nahl 14) der.
İslam ölçülü ve dengeli olma dinidir. Samimi bir şekilde Allah’a teslim olan her insanın Allah’tan dilemesi gereken şey, hem bu dünyanın hem de ahiretin iyilik ve güzellikleridir: İnsanlardan bazısı “Ey Rabbimiz! Bize vereceğini bu dünyada ver!” derler. Böylelerinin ahiret nimetlerinden nasibi yoktur. Fakat öyleleri de var ki, onlar “Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik güzellik ver, ahirette de iyilik güzellik ver ve bizi ateşin azabından koru!” diye yakarırlar. (Bakara 200201)