Vahiy bitti mi? Vahiy tamamlandı mı? Başka vahiy gelecek mi? Vahiy devam ediyor mu?

Vahiy, Allah’ın insanlar arasından seçmiş olduğu elçileri vasıtasıyla dilediği emir, hüküm ve bilgileri insanlara bildirmesi demektir. Kuran’a bakıldığında tarih boyunca Allah tarafından seçilerek şereflendirilmiş elçilere gönderilen vahiy, sözlük anlamı olarak “Hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek, işaret ve ilham etmek” anlamlarında kullanılmaktadır. Vahiy, Allah ile kul arasındaki bildirim köprüsüdür. Allah’tan gelen bildirimler, peygamberler tarafından insanlara ulaştırılmışlardır. Son olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed ile insanlığa açılan bu rahmet kapısı artık bir daha açılmamak üzere Allah tarafından kapatılmıştır: Muhammed içinizden her hangi bir erkeğin babası değildir, ama Allah’ın elçisi ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilir. (Ahzab 40)

Kuran vahyi, insanlığın son bulacağı güne kadar hükmünü devam ettirecek olan son vahiydir. Kuran’dan sonra başka bir vahiy gelmeyecektir. Çünkü Rabbimiz, kullarına karşı en büyük nimeti olan din nimetini tamamlamıştır: Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım; sizin için din olarak İslam’ı/Allah’a teslimiyet yolunu benimsedim. (Maide 3)

Üstelik din nimeti bizzat Allah tarafından tamamlandığı için O’nun sözlerinin değiştirilmesi ya da hükmünün geçmesi söz konusu değildir: Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. (En’am 115)

Din, Allah’ın dini olduğuna göre, Allah tarafından gönderilen dinde hiçbir eksiklik ya da fazlalık olmaz: Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde toplanıp bir araya getirilirler. (En’am 38)

Yine Kuran’da açık bir şekilde hesap günü sorumlu tutulacağımız şeyin sadece Kuran olacağı bildirilmektedir: Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/ bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız. (Zuhruf 44)

Demek ki Kuran’dan sonra herhangi bir şekilde Allah tarafından birine dini anlamda bir vahiy ya da ilhamın gelmesi söz konusu edilemez. Yeni bir vahiy gelmesi söz konusu olmadığı için bazı kişilerin kendisine Allah’tan vahiy geldiği ya da Peygamberimizin rüyasına girerek kendisine kitap ya da görev verdiği türünden iddialarını, İslam açısından kabul etmek mümkün değildir. İnananlar bu konuda dikkatli ve uyanık olmalı, Kuran’ın bu apaçık gerçeğini dikkate almayarak kendilerini saptırabilecek kişilere itibar etmemelidirler.

Gerekli olan her konuda olduğu gibi böyle hayati bir konuda da çok açık uyarılarda bulunmaktadır Kuran ayetleri:

Allah hakkında yalan uyduran ya da kendisine hiçbir şey indirilmediği halde “Bana da indirildi” diyen ve “Allah’ın indirdiğine benzer şeyleri ben de indirebilirim” iddiasında bulunan kimseden daha tahripkâr biri olabilir mi? Ölüm sancısıyla kıvranırken melekler ellerini uzatarak “Ruhlarınızı teslim edin! Allah’a doğru olmayan şeyler atfettiğiniz ve O’nun mesajlarına karşı kibrinizden dolayı bugün onur kırıcı bir cezaya çarptırılacaksınız!” dediklerinde, bir görmeliydin o zalimleri! (En’am 93)

Yine ayetler, bazı kişilerin geçici az bir bedel ya da çıkar sağlamak üzere kendi elleri ile yazdıklarını Allah katındanmış gibi göstereceklerine dikkat çeker: Yazıklar olsun onlara ki, kitabı kendi elleriyle yazıp da geçici bir çıkar sağlamak için “Bu Allah katındandır” derler. Elleriyle yazdıklarından dolayı yazıklar olsun onlara, kazandıklarından dolayı d yazıklar olsun! (Bakara 79)

Din son derece hassas ve niyetli bozuk kişilerin elinde kötü kullanılmaya açık bir konudur. Çünkü insanların çoğunluğu gerektiği gibi akıllarını kullanmamakta, gerektiği gibi düşünüp sorgulamamakta, karşılaştığı iddialar ile ilgili Kuran’dan delil arama ya da delil isteme zahmetine girmemekte ve bir Müslüman’a yakışmayacak biçimde kulaktan dolma ya da çoğunluk tarafından benimsenip itibar gören iddia ve kabullerin peşine takılmaktadır.

Bir şeyde ne kadar gizem ve sır varsa bazı insanlar için o şey en fazla ilgi gören şey halini almakta, anlaşılması son derece kolay olabilecek konulara katılan esrar sosunun etkisi ile bu kişiler herhangi bir gerekçeye dayanma ihtiyacı hissetmeden bu türden kabul ve iddiaların esiri olmaktadır.

Bazen de bazı kişilerin kutsandığı, Allah dostu evliya olarak görüldüğü ve böylece bu kişilerin Allah’tan keşf ya da ilham yolu ile bazı sırları ve bilgileri edinebileceklerine dair iddiaları kabul etmek de mümkün değildir. Peygamberimizden sonra hiç kimseye bu türden bir şeref ve görev verilmemiştir. Ayetlerden de görüldüğü gibi Allah son ilahi mesajını insanlığa, Peygamberimiz Hz. Muhammed ile bildirmiş ve vahiy kapısı, bir daha açılmamak üzere Allah tarafından mühürlenmiştir. Dolayısıyla Allah’ın insanlığa olan vahiy akışı Peygamberimiz ile son bulmuş ve Allah insanlığa son kez Kuran ile hitap etmiştir.

Kuran’da Allah’ın arıya ya da Hz. Musa’nın annesine vahyettiğinin ifade edilmesinden hareketle Allah dostu kabul edilen kişilerin de Allah’tan vahiy ya da ilham türü bilgileri alabileceklerinin iddia edilmesi de son derece temelsiz ve tutarsız bir yaklaşımdır. Zira Allah’ın arıya olan vahyi arılar topluluğunu sorumlu kıldığı dini yükümlülükler değil yaratılış amacına uygun olarak hareket ederek bal yapmasına yönelik bir yönlendirmedir. Benzer şekilde Kuran’da Allah’ın yeryüzüne296 ve gökyüzüne de vahyettiği yani var olma nedenlerine uygun bir biçimde Allah tarafından yaratılan yasalar ile uyumlu şekilde hareket etmelerinin kendilerine yüklendiği ifade edilir. Hz. Musa’nın annesine ise içini ferah tutmasını sağlayacak şekilde güven verme anlamında bir sakinlik indirmiş ve onu yapılması gereken iş konusunda yönlendirmiştir.

Ayetlerin ifadesi ile Allah’tan dini anlamda vahiy almak Allah’ın elçiliği görevini üstlenmektir. Elçiye düşen ise Allah’tan aldığı mesajı insanlara ulaştırmaktır: Yüz çevirirlerse

Biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen, tebliğden başkası değildir. (Şura 48)

Ancak bunların hiçbiri Allah’ın kendisine elçi olarak seçtiği kişilere vermiş olduğu vahiyler gibi değildir. Çünkü söz konusu vahiylerin dini ve insanları bağlayıcı yönleri bulunmamaktadır. Allah’ın elçisinin asli görevi aldığı vahyi insanlara duyurmak ve iletmektir. Ancak Allah’ın resullerine verilenlerin dışında konu edinilen vahiylerin hiçbirinde insanlara duyurulacak ya da onları bağlayacak bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla bu türden vahiy ifadelerini Allah’ın onları yönlendirmesi şeklinde anlamak gerekir.

İlham, insanın aklına ya da kalbine gelen bir çeşit fikir gibidir. İnsan bir şeye yoğunlaştığında, o konu hakkında düşünüp sorgulamalar yaptığında, konu hakkında fikri olan insanlar ile görüşüp tartıştığında aklına bazı fikirler gelebilir. Bu tür fikirler, Allah’ın işini kolaylaştırmak için kuluna lütfu olarak da düşünülebilir. Ancak hiçbir ilhamın, Allah’ın dininin daha iyi anlaşılması, Allah ya da Peygamberimiz tarafından doğrudan kişiye yazdırılması türünden iddialar ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Emek ve çabası sonucu kendisine birtakım ilhamlar gelen insan kendi bilgi ve tecrübeleri ile bir şeyler yazar ya da tasarlar. “Bu bana yazdırıldı” ya da “Bu bana tasarlatıldı” demez.

Peygamberimizden sonra herhangi bir şekilde ister iyi niyetle isterse kötü niyetle olsun Allah’tan vahiy aldığını iddia eden kişiler esasen şeytanların kendilerine yapmış olduğu fısıltıları Allah’tan gelen vahiy zannederler. Şeytan evliyasına gelen vahye tabi olup onların yolundan gidenler açık bir şirkin içine girerler. Ayetler bu konuya da dikkat çekmektedirler: Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbette ki vahiy gönderirler. O şeytan evliyasına boyun eğerseniz kesinlikle müşrikler oldunuz demektir. (En’am 121)

İslam delil üzere olan bir dindir. Dolayısıyla inananların da gerçeği örterek inkâra sapanların da bir delil üzerine olmaları gerekir. Ayetlerde açık bir şekilde: Haydi, eğer doğru sözlüyseniz, getirin delilinizi! (Kasas 75); Eğer doğru sözlü iseniz hadi getirin susturucu kanıtınızı! (Bakara 111); Helak olacak olan bir delil ile helak olsun, yaşayacak olan da bir delil ile yaşasın. (Enfal 42) şeklinde uyarılarda bulunulmakta ve gerçek anlamda inanmak ve Allah’ın dinine uygun yaşamak isteyen kimselerin asılsız, temelsiz, uydurma, heva ve heves ürünü inanç ve kabullerin değil, gerçeğin peşinden gitmeleri istenmektedir.