Şefaat, ahirette peygamberlerin ve kendilerine izin verilen kimselerin inananların bağışlanması için Allah katında aracılık edeceklerine dair inançtır. Kuran’da geçen şefaat kavramının, hadislerdeki ifadeler sebebiyle çarpıtıldığını görmek mümkündür. Kuran’da şefaat ile ilgili geçen ayetlerin tamamına yakını olumsuz anlamda kullanılmaktadır. Tek bir ayette bile Peygamberimizin hesap günü şefaatçi olacağına dair bir ifade yer almıyorken Müslümanların büyük çoğunluğunun inancına göre Peygamberimiz ahirette bize şefaat edecektir. Bunun yanında sadece Peygamberimizin ve diğer peygamberlerin değil, evliya, asfiya ve şehitlerin de Allah’ın onlara bahşettiği seviyede derecelerine göre şefaat edecekleri iddia edilmiştir.
Birçok insanın bir tarikata girmesi ve bir şeyhe bağlanması, o şeyhin ahirette kendisine şefaat edeceğine inanması sebebiyledir. Oysa ayetlere bakıldığında herkesin eksiksiz bir şekilde amellerinin karşılığını alacağı yani kurtulmanın torpile değil hak etmeye bağlı olduğu görülecektir. Bununla birlikte Allah açık bir şekilde o gün kimsenin kimseye bir faydasının olmayacağını ifade etmektedir: Ey insanlar! Rabbinizden korkun!
Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah’ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın! (Lokman 33)
Allah ile kulu arasında hiçbir aracıya yer yoktur çünkü Allah kuluna şah damarından daha yakındır: Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız. (Kaf 16). Allah, kişinin kalbi ile kendisi arasındadır: Bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve sonunda siz gerçekten O’nun katında bir araya getirileceksiniz. (Enfal 24). Her an bizimle beraberdir. Her an bizden haberdar olan ve her an bizi görendir: Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir. Allah tüm yaptıklarınızı görendir. (Hadid 4). Hiçbir şey Allah’ın bilgisi dışında değildir çünkü Allah her şeyi çepeçevre kuşatandır: Allah her şeyi çepeçevre kuşatandır. (Nisa 126). Görüldüğü gibi Allah kuluna bu kadar yakın olmasına rağmen Allah ile aramıza girmek için önce Allah ile aramızı açıyor, sonra da orada kendilerine yer açıyorlar.
Oysa ayetler açık bir şekilde kula doğrudan yardım edecek olanın Allah olduğunu söylüyor: Her kim, Allah’ın kendisine dünya ve ahirette asla (doğrudan) yardım etmeyeceğini düşünüyorsa (Allah’a) yönelsin ve sonra (umut bağladığı diğerlerinden) umudunu kessin de bu yönelişinin kendisini, canını sıkan her şeyden kurtarıp kurtarmadığına bir baksın. (Hac 15)
Kuran ayetleri, Allah’tan başka bir veli, destekçi, yardımcı ve kendisine şefaat edecek birilerini arayanların bu arayışlarının boşa çıkacağını haber vermekte ve bu gerçek karşısında öğüt alıp düşünmemizi söylemektedir: Sizin O’nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz? (Secde 4)
Ayetler şefaatin sadece Allah’a ait olduğunu ifade ederler:
Şefaat, tümden ve sadece Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi O’nundur. Sonunda O’na döndürüleceksiniz. (Zümer 44). Din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? Evet, din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? Bir gündür ki o, bir benlik bir başka benlik için hiçbir şeye güç yetiremez. O gün, buyruk yalnız Allah’ındır!
Peygamberimize, hesap günü Allah’ın huzurunda toplanacaklarını bilenleri ve bu konuda endişe içinde olanları Kuran ile uyarması çünkü hesap günü Allah’tan başka veli de şefaatçi de olmayacağını bildirilmiştir: Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, onun (Kuran) ile uyar! Onlar için Rablerinden başka ne bir dost ne de bir aracı (şefaatçi) vardır; belki sorumluluk bilinci ile davranırlar. (En’am 51)
Bu ayetlere rağmen Allah’ın, hakkında cehennem azabı hükmü verdiği kişilerin, Peygamberimizin devreye girmesi yani o kişilere şefaat etmesi sebebiyle kurtulacağı iddia edilir. Oysa Kuran bu konuda da çok açık ve net bir açıklama yapar ve Peygamberimize: Hakkında azap kesinleşmiş olanı, ateştekini, sen mi kurtaracaksın? (Zümer 19) demek suretiyle bunun mümkün olmadığını bildirir.
Yine Kuran açık bir şekilde hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği hesap gününden sakınmamız konusunda uyarıda bulunur: Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının. (Bakara 123). Ey iman edenler, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (Bakara 254)
Allah mutlak adalet, sonsuz rahmet ve merhamet sahibi, yaptığı her işi ve hükümleri hikmet dolu, yarattığı kulunu herkesten daha iyi bilen ve neyi hak ettiğine herkesten daha adil bir şekilde karar verecek olandır. Buna rağmen hesap günü hakkında hüküm verdiği insanlara birilerinin şefaatte bulunacağına inanmak, Allah’ın söz konusu sıfatlarını hiçe saymak ve şefaatte bulunacağına inanılan kişileri, Allah’tan daha merhametli saymak demektir: Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de yarar verebilen şeylere tapıyorlar ve: ‘Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir!’ diyorlar. De ki: ‘Allah’ın, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah’a haber veriyorsunuz? (Yunus 18)
Allah’ın apaçık ayetlerine rağmen bu büyük günaha giriyorlar çünkü Allah ile kulunun arasına girmeden insanlar üzerinde hâkimiyet kuramayacaklarını insanları kendi gruplarına bağlayamayacaklarını, saf ve iyi niyetli insanların maddi manevi imkânlarından faydalanamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden insanlara “Kuran okumayın hem anlamazsınız hem de anladığınızı zannedip yoldan çıkarsınız” diyorlar. Çünkü insanlar anlayarak Kuran’ı okurlarsa ayetlerin, insanlara anlattıkları şeyleri yalanlayacağını kendileri de biliyorlar.
Allah’ın kulları için indirmiş olduğu halis din, insanlar tarafından üretilen ve ortaya atılan iddialardan uzaktır. Allah kullarından ne istediğini ve nasıl bir yol üzerinde olmaları gerektiğini açıkça bildirmiştir: Oysa onlar, dini yalnızca O’na halis kılan hanifler (Allah’ı birleyenler) olarak sadece Allah’a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine 5)
Allah’ın apaçık ayetlerine rağmen birtakım rivayetleri kendilerine delil getirenler tarafından ahirette şefaat yani bir çeşit aracılık kurumunun varlığına dair inanç ve kabuller canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Çünkü bu kişi ve çevreler ancak bu şekilde insanları kendilerine ve gruplarına bağlayabileceklerinin ve her anlamda insanları etkileri altına alabileceklerinin farkındadırlar. Oysa apaçık ayetlere rağmen şefaat konusundaki rivayetlerin Peygamberimize ait olamayacakları son derece açıktır: “Şefaat fikri pek çok İslam âlimi tarafından Kuran tarafından açıkça reddedilmesinden dolayı İslam’a aykırı bulunarak reddedilmişse de, İslam geleneğinde ahirette şefaatin söz konusu olabileceği fikrini benimseyen, savunan, hatta onun bir akaid262 esası olduğunu öne sürenler de olmuştur. Özellikle sünni gelenekte yaygın ve hâkim olan ve peygamberler yanında evliyayı ve salih kişileri de içine alacak kadar genişletilen bu görüş, ağırlıklı olarak birtakım hadis rivayetlerine dayanmaktadır. Fakat son zamanlarda yapılan kapsamlı bir araştırmada, bu tür rivayetlerin hem isnad, hem metin açısından bünyesinde barındırdığı ciddi problemlerden dolayı, bu konuda kesin bir delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmış olması, ayrıca bu rivayetlerin tamamı sahih olsa bile ahad kategorisinde oldukları için Hz. Peygamber’e kesin olarak aidiyetinden söz etmenin mümkün olmayışı, Sünni geleneğin bu konudaki görüşünü yeniden gözden geçirmesini de zorunlu kılmaktadır.”