İslam eksik bırakılmış bir din midir? Kuran eksik midir? İslam tamamlanmamış mıdır? İslam tamamlandı mı?

Herhangi bir işin ya da şeyin neden eksik kalabileceği ya da tamamlanamamış olabileceği üzerine bir düşünelim. Örneğin bir ev inşaatı, bir kitap yazımı, dikilen bir elbise ya da benzeri başka bir şeyin planlandığı gibi tamamlanamamış olmasının sebeplerinin neler olabileceği üzerine en basit şekilde bir akıl yürüttüğümüzde ya bir şeyleri unutmuşuzdur ya yeterli malzeme, güç, vakit veya imkân kalmamıştır elimizde ya da yapmamız gereken şeyi yarıda bırakmak zorunda kalmışızdır; hastalık veya ölüm gibi bir sebeple.

Birçok insanın yarıda kalmış ya da arzu ettiği gibi tamamlanamamış işleri veya hayalleri vardır hayatın içinde. Ancak söz konusu olan Allah ve O’nun dini ise, bir işin yarıda kalması, bir şeyin unutulması, malzeme sıkıntısı çekilmesi, yeterli vakit bulunamaması, zorluk ve sıkıntı yaşanması gibi durumların Allah için geçerli olmadığının anlaşılması zor olmasa gerek. Çünkü Allah’ın her işi hikmetli ve tam da olması gerektiği gibidir. Allah evreni ve yaşamı var ederken yaratacağı canlıların ihtiyaç duyacakları şeyleri de en güzel ve eksiksiz bir biçimde var etmiştir.

Her işi hikmetlerle dolu olan ve yarattığı her şeyi eksiksiz bir biçimde yaratan Allah’ın, dinini, kendilerini sorumlu kıldığı insanların ihtiyaçlarına cevap vermekte yeterli olmayacak şekilde eksik ya da tamamlanamamış bir biçimde indirmiş olduğunu düşünmek söz konusu olmasa gerek. Ancak bunu anlayabilmek için biraz olsun aklı kullanmak gerek: Gerçek şu ki size, akılda tutmanız gereken (ihtiyaç duyduğunuz) her şeyi kapsayan ilahi bir mesaj indirdik! Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? (Enbiya 10)

“Biz Kuran eksiktir demiyoruz tek başına yeterli olmaz diyoruz” demek esasen “Kuran ihtiyacımıza tam anlamıyla cevap veremeyen bir kitap. Kuran’ı anlamak için başka kitaplara ve âlimlere ihtiyaç var” demekten başka bir şey değildir. Yahudiler Tevrat’ı, Hıristiyanlar ise İncil’i yeterli bulmamış ve kendilerine gönderilen dinde olmayan çeşitli inanç ve kabulleri de dinin içine sokmuşlardır. Kuran ayetleri, Yahudi ve Hıristiyanların düştükleri bu hata ve dinlerine yaptıkları zulüm sebebiyle inananları uyarmış ama biz sanki bu uyarılar Kuran’da hiç yokmuş gibi aynı hataları tekrarlamışızdır. Oysa Allah kendilerine kitap verilenlerle birlikte Peygamberimize indirilene uyanları da açık bir şekilde uyarmıştır: De ki: Ey kitap ehli!

Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça bir şey üzerinde değilsinizdir. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun inkâr ve azgınlığını elbette arttıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme! (Maide 68). Ancak Allah’ın indirdiği üzere olanlar, gerçek bir inanç üzerinde olurlar. Gerçekten yüz çevirerek Allah’ın indirdiğinden sapanlarsa hiçbir şey üzerinde olamazlar. Çünkü Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler Allah’ın apaçık uyarılarını dikkate almazlar.

Dini konularda Peygamberimize uymak istiyorsak bir konu ile ilgili hüküm çıkartırken doğrudan Kuran’a uymamız gerekir. Çünkü Peygamberimiz Kuran’ı tebliğ etmek ve Kuran’a göre yaşamakla emrolunmuştur. Dini konuda hüküm, sadece Allah’ın indirdiği ayetler ile verilir: Hüküm yalnız Allah’ındır. (Yusuf 40). O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez. (Kehf 26). Hüküm yalnız Allah’ın olduğu için Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalim olurlar: Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. (Maide 45). İnananlar herhangi bir konuda ayrılığa düştüklerinde hükmün yalnız Allah’a ait olduğunu bilmeli ve ona göre hareket etmelidir: Hakkında ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm Allah’a aittir. (Şura 10). Çünkü Allah’tan daha güzel hüküm veremez hiç kimse: Gerçeği görebilen bir toplum için, Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır? (Maide 50)

Esasen bu yeni bir durum değildir. Biraz araştırma yaparak ve Kuran’daki ilgili ayetlere bakarak Yahudi ve Hıristiyanların da aynı hataya düştükleri kolayca görülebilir. Onlar da Allah’ın hükmünü terk edip keyiflerine uymuşlardır. Maide Suresi’nde arka arkaya sıralanan ayetlerde Allah açık bir şekilde kendilerine kitap verilenlerin sadece vahiy ile hükmetmelerini söyler bize: Biz indirdik Tevrat’ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Allah’a teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hakemlik yaparlardı. Kendini Rabbe adayanlarla ilim ve hikmette derinleşmiş olanlar da Allah’ın Kitabı’ndan korumakla görevli olduklarıyla hükmederlerdi…

Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir. …Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. …İncil bağlıları Allah’ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapıkların ta kendileridir. Sana da Kitap’ı hak olarak indirdik. Kitap’tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak… O halde onlar arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, Hak’tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sen de aralarında, Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Yoksa cahiliye devrinin hükmünü mü arıyorlar? Gerçeği görebilen bir toplum için, Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır? (Maide 4450)

Dinin sahibi olan Allah, ortaya koymuş olduğu son derece net olan kuralları üzerinden insanların görev ve sorumluluk alanlarını tanımlamakta, iyi, güzel ve hayırlı olan ile kötü, çirkin ve hayırsız olanı tanıtmakta, insanlar arasından seçmiş olduğu elçileri ile tüm bunları insanlara duyurmakta ve bu şekilde kullarını uyarmaktadır.

Ancak çoğu zaman kullar ya uyarıları gerektiği gibi dikkate almamakta ya da yeterli bulmayarak başka yollara savrulmaktadır. Oysa Allah en büyük nimeti olan dini en güzel şekilde tamamlamış, inanmak ve inancına uygun yaşamak isteyen kullarını doğru yola kılavuzlamış ve onları sözlerin en güzeline çağırmıştır: Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım; sizin için din olarak İslam’ı/Allah’a teslimiyet yolunu benimsedim. (Maide 3)

Bu gerçeğe rağmen tıpkı Kuran’da örnek verilen önceki nesiller gibi insanlar Allah’ın indirdiği ve resulünün en güzel şekilde tebliğ ederek yaşadığı ve insanlara örnek olduğu bu dinin ortaya koyduğu ve açıkladığı şeyler ile yetinmeyerek Allah’ın bizleri yükümlü kılmadığı şeylerin peşine düşmüş ve din ile ilgili yapılabilecek tüm ilahi açıklamaların Kuran vahyinin tamamlanması ile tamamlandığı gerçeğini göz ardı etmişlerdir: Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kuran indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Bağışlayandır (Gâfur), Yumuşak davranandır (Halîm). (Maide 101). Ayetten de görüldüğü gibi demek ki Kuran’ın tamamlanması ile ilahi açıklama da tamamlanmıştır. Dolayısıyla Allah’ın dinini yaşamak isteyen herkes, Kuran’daki açıklamalar ile yetinmek durumundadır. Allah’ın elçileri, vahyin getirmiş olduğu açıklamalar dışında dini anlamda herkesi bağlayacak şekilde açıklamalar yapmamış ve sadece kendilerine vahyedilene uyup tabi olmuşlardır.

Çünkü insanlığa son ilahi hitap olan Kuran’da Allah’ın sözleri hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlandığı gibi O’nun sözlerini değiştirebilecek ya da yanına başka sözler ekleyebilecek hiçbir kuvvetin olmadığı da açıkça vurgulanmıştır: Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. (En’am 115)

Kuran’ın optimum bir hacmi vardır. Buna rağmen Allah dilese Kuran’ı elbette daha az ya da daha fazla olarak vahyedebilirdi. Daha önce de ifade edildiği gibi haşa Allah malzeme sıkıntısı çekmekte değildi. Allah’ın razı olduğu ve yeterli bulduğu buymuş ki, Kuran tam da olması gerektiği gibi herhangi bir eksiği ya da fazlası olmadan din adına gereken tüm bilgiyi içerecek şekilde vahyedildi: Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde toplanıp bir araya getirilirler. (En’am 38)

Bu apaçık gerçeğe rağmen “Madem din adına her şey Kuran’da var o zaman şunu nasıl yapacağız bunu ne yapacağız” türünden sözlerin Müslümanların ağızlarından çıkıyor olmasını anlamak ve dikkate almak mümkün değildir. Allah’ın indirmiş olduğu ile yetinmeyenler ve indirdiğinin yanına din adına başka şeyler ilave edenlerin bu soruyu hesap günü Allah’a sormaları gerekir. Bu soruya verilecek cevap için hesap gününü beklemelerine gerek yoktur. Bir kez olsun din adına kabul edilmiş olunan bilgilerden arınmış ve hem aklın hem de vicdanın devrede olduğu bir şekilde Kuran’ı okuyup ayetleri üzerine düşünmeleri yeterli olacaktır. Çünkü din adına ihtiyaç duyulan her sorunun cevabı Kuran’da vardır. Yeter ki biz Allah’ın dinine müdahale etmeyelim ve indirmiş olduğu ile yetinmeyi bilelim. Allah’ın indirmiş olduğu ile yetinmeyenlerin örnekleri ile doludur Kuran. Müslümanlar olarak biz de onlarla aynı hatalara düşmeyelim.

Allah’ın dini, Allah’ın Kitabı’ndan öğrenilir. Peygamberimiz de dini, kendisine gelen vahiyden öğrenmiştir. Kendisine vahiy gelmeden önce Allah’ın halis dini hakkında bir şey biliyor değildir. Nasıl ki hem Peygamberimiz hem de onunla birlikte ilk olarak inananlar Kuran ile yetinmişlerse onlardan sonra gelen bizlerin de din adına Kuran ile yetinmemiz gerekir. Allah’ın mesajları her dönemi ve her bireyi kuşatacak şekilde gelmiştir. Bu yüzden de hem gerekli olan her ayrıntı bizzat Allah tarafından bildirilip sayılmıştır hem de gerekli olmayan ayrıntılardan kaçınılmıştır: Ayetlerimizi yalanlayabildikleri kadar yalanlıyorlardı. Oysa biz, her şeyi ayrıntılı bir şekilde yazıp saymışızdır. (Nebe 2829)

Bu gerçeği göremeyenler Kuran’da din adına gerekli olan detayların verilmediğini iddia ederler. Daha önce de vurgulandığı gibi Allah kelime sıkıntısı çekiyor değildir. Dininin bir kısmını bildirip kalan kısmını Peygamberimize tamamlatacak da değildi. Çünkü hiçbir elçi herhangi bir konuda olmadığı gibi din konusunda da Allah’ın ortağı değildir. Zira ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa Allah’ın kelimeleri tükenmezdi: Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak kullanılsa; yine de Allah’ın kelimeleri tükenmez. Allah Üstündür (Azîz), Bilgedir (Hakîm). (Lokman 27)

Hatta öyle ki denizler Allah’ın kelimeleri için mürekkep olacak olsa Allah’ın kelimeleri bitmeden denizler biter, bir o kadarı daha olsa yine yeterli gelmezdi: De ki: Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez. (Kehf 109)

Allah indirmiş olduğu vahyinde herhangi bir konuyu açıklamamışsa o konu Kuran’daki temel ilkeler üzerinden kişilerin tercihine bırakılmış demektir. Yoksa Allah açıklamak için kelime sıkıntısı çekmediği gibi herhangi bir şeyi unutacak da değildir: Rabbin asla unutkan değildir. (Meryem 64)