Dini konulardaki tartışmalarda, din adına ortaya atılan bazı iddialar Kuran’a uygun olmadığı için bunların dinde olmadığı söylendiğinde çoğu zaman geçmişten günümüze kadar çoğunluğun bu şekilde kabul edip inandığı, dolayısıyla çoğunluğun kabul ettiği şeyin yanlış olamayacağı şeklinde temelsiz bir itiraz ile karşılaşılır. Oysa Kuran’a göre çoğunluğa uymak hakikat adına bir şey ifade etmez: Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar. (En’am 116) Yine Kuran ayetleri dikkatli bir şekilde okunduğunda çoğunluğun değer açısından hakikat karşısında bir şey ifade etmediği görülür. Örneğin ayetlerde insanların çoğunluğunun gerçeği örten inkârcılar olduğu, sahip oldukları tüm rızıkları kendilerine verenin Allah olduğunu bilmedikleri doğru yoldan sapmış olduğu, gerçek manada iman etmediği, Allah’ın ayetlerine karşı umursamaz ve onlardan habersiz olduğu Allah’a şükretmediği, nankör olduğu yine çoğu insanın zanna uyduğu, yalancı olduğu gerçekten hoşlanmadığı, akıl edip düşünmedikleri için hayvanlardan bile aşağı oldukları, Allah’ın ölüleri dirilteceğini bilmedikleri ve kıyametin geleceğine inanmadıkları ifade edilir.
Bugün dünyada iki milyar iki yüz milyon civarında Hıristiyan var. Bunların önemli bir kısmı üçleme inancına iman etmiş durumda. Beş yüz milyondan fazla Budist, yine sadece Çin’de beş yüz milyonun üzerinde yerel öğretilere inanan ve yine beş yüz milyonun üzerinde de kendisini ateist olarak tanımlayan insan var. Yine yerel inançlara sahip yüz milyonlarca insan var yeryüzünde. Öte taraftan Allah’a inandığını söylemesine rağmen Allah yokmuş gibi yaşayan yüz milyonlarca insan da var. Bu insanların yaşam şekilleri ya da kabul veya reddettikleri şeyler, sayılarının fazlalığı sebebiyle hakikat adına bir şey ifade eder mi? Şüphesiz etmez. Hakikat, hakikat olarak kalmaya devam eder. Değerinden en ufak bir şey yitirmez.
Dolayısıyla dini konularda da çoğunluğun ne dediğinin ya da neleri din diye kabul ettiğinin bir önemi yoktur. Önemli olan, dinin sahibi olan Allah’ın ne dediğidir. Allah’ın ne dediği de sadece Kuran’ın içerisindedir. Peygamberimiz de sadece Allah’ın dediğine yani Kuran’a göre yaşamış ve insanlar arasında sadece Kuran ile hükmetmiştir. Müslümanların önemli bir çoğunluğunun hayatları boyunca bir kez olsun anlayarak ve üzerine düşünerek Kuran okumadan yaşayıp öldükleri gerçeği dikkate alındığında, çoğunluğun Kuran’da olmayan şeyleri din zannetmesini anlamak zor değildir.
Geçmişten günümüze insanların çoğunluğun yanında yer almalarının sebebi esasen kendilerini garanti altına almak istemeleridir. İnsanlar çoğunluk tarafından beğenilmek, sevgi, saygı, ilgi ve alaka gören itibarlı bir insan olmak isterler. Bu yüzden kimileri gerçeği bilmesine rağmen tepki görmekten korktuğu için susar, kimisi gerçeği bile bile vicdanını rahatlatmak için gerçeği yalan sayar kimisi de çoğunluğun kabul edip benimsediklerini gerçek sayar. Zira hakikatin yanında olmanın ve gerektiğinde kalabalıklara karşı durmanın bir bedeli vardır. Oysa unutmamak gerekir ki bedeli olduğu oranda da ahirette ödülü vardır. Şu ayetteki muhteşem vurgu hepimiz için vazgeçilmez bir ölçü olmalıdır: Şimdi söyler misiniz: Hakikati çıkarırsanız, geriye sapıklıktan başka ne kalır? Buna rağmen, nasıl oluyor da (hakikate) böylesine mesafeli durabiliyorsunuz? (Yunus 32)
İnanan bir insan gücünü ve dayanağını kalabalıklardan değil hakikatten alır. Allah’ın en büyük nimetleri olan aklı ve vahyi kendisine ölçü alır. Delillerin kendisini götürdüğü yolu izler. Aklını kullanmadan, düşünmeden, okuyup araştırmadan ve sorgulamadan kendisine söylenenleri kabul etmez. Zanla, duygusal ve keyfi kabuller ile hareket etmez. İnkârcıların ısrarla yaptığı gibi hakikatten yüz çevirmez: De ki: Bu (Kuran), büyük bir haberdir. (Ama gafletinizden dolayı) Siz ondan yüz çeviriyorsunuz. (Sad 6768)
Çünkü Kuran’ı okuyan ve okuduğunu en güzel şekilde anlayarak hayatına taşıma gayreti içinde olan her inanan şu ilahi beyanı kendisine ilke edinmesi gerektiğini bilir: Helak olacak olan bir delil ile helak olsun, yaşayacak olan da bir delil ile yaşasın. (Enfal 42). Ayetin açık beyanı ile: En mükemmel kanıt/en kesin delil Allah’ındır. (En’am 149). Dolayısıyla Allah’ın Kitabı’ndan bir delile dayanmayan her dini görüş, hakikatten bir sapmadır. Çünkü Allah’ın dini için tek ölçü, Allah’ın Kitabı’dır: Haydi, eğer doğru sözlüyseniz, getirin delilinizi! Sonunda onlar bilecekler ki, hakikat Allah katındadır ve uydurup da Allah’a isnat ettikleri şeyler, onların gözü önünden kaybolacaklardır. (Kasas 75)
Hesap günü insanlar, dünya hayatında etraflarında olan çoğunlukla beraber değil tek başlarına hesaba çekileceklerdir. Bu dünyada gerçeğin yanında yer almak ve gerektiğinde gerçeklerden yüz çeviren çoğunluğun karşısında durmak, hesap günü Allah’ın huzurunda utanç ve pişmanlık duymaktan iyidir. Dolayısıyla inanan, erdemli ve ilkeli bir duruş sahibi olan herkesin “İnsanlar ne der?” diye düşünmek yerine “Hesap günü geldiğinde Allah ne der?” diye düşünmesi ve çoğunluğun değil gerçeğin peşinden gitmesi gerekir. “Bu kadar kişi yanılıyor olamaz” demek doğru değildir. Bu iddia kendi içinde bir bilgi ya da delil de değildir. Pekâlâ, gerektiğinde “bu kadar kişi” de yanılıp hata yapabilir. Önemli olan gerçeğin ne olduğudur; kimlerin gerçek karşısında hangi pozisyonu aldığı değil.
Şu dünya hayatında herkesi memnun etmek mümkün olmadığı gibi gerçek anlamda inanan bir insanın hedefi, herkesi memnun etmek de değildir. İnanan insan, sadece Allah’ı razı ve memnun etmeyi hedeflemelidir. Zaten Allah’ı razı edecek tutum ve hareketler, temiz özlü ve gerçek anlamda inanan insanları da razı edecektir. Allah kulundan razı olmadıkça, neye yarar bütün insanlar o kuldan razı olsa? Yeter ki Allah razı olsun kulundan. Peygamberimizin söylediği rivayet edilen ve Kuran’a uygunluğunda en ufak bir şüphe barındırmayan: “Allah’ın sözlerinin diğer sözlere karşı üstünlüğü; Allah’ın yarattıklarına karşı üstünlüğü gibidir” sözünden ve konu ile ilgili Kuran’daki onlarca ayetten hareketle Allah’ın rızasının insanların rızalarına olan üstünlüğünün, Allah’ın kullarına olan üstünlüğü gibi olduğu söylenebilir. Demek ki hedefi Allah’ın rızası, rehberi Kuran, örneği Hz. Muhammed ve diğer tüm peygamberler olan bir inanan için çoğunluk, hakikat için ölçü değildir. Gerçek anlamda inanan insan için önemli olan başkalarının ya da çoğunluğun kabul ve inançları değil, gerçeğin kendisidir: Ey iman edenler! Siz kendinizden sorumlusunuz. Eğer doğru yoldaysanız, sapıtanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. İşte o zaman yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir. (Maide 105)Peygamberimiz Hz. Muhammed’in karşısında duran ve gerçeği yalan sayan kalabalıklara karşı gelen şu ilahi beyan hepimize örnek ve ümit olmalıdır: Ve bir gün gelecek, sen de göreceksin onlar da görecekler hanginizin aklından zoru olduğunu. Gerçek şu ki, yalnız senin Rabbindir, kimin kendi yolundan saptığını bilen ve yalnız O’dur, kimin doğru yolda olduğunu bilen. O halde gerçeği yalan sayanlara boyun eğme! Onlar isterler ki, sen onlara taviz veresin, buna karşılık kendileri de sana… (Kalem 59)
Gerçek anlamda inanmak isteyen birine yakışacak olan şey, Kuran’ın tarifi ile sözü dinlemek ve en güzeline uymaktır: Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sahipleridir. (Zümer 18). Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın sözleridir. Allah’ın söz ve uyarılarını dikkate almadan, Allah adına, Peygamberimiz adına uydurulmuş sözlere itibar edenler, dinde olmayanı varmış gibi söyleyenler, dosdoğru yol üzerinde değil, batıl üzerinde yürüyenler, sözlerin en güzelinden nasiplenemezler: De ki: Herkes, kendi yapısına (niyetine ve mizacına) göre iş yapar. Rabbiniz, kimin dosdoğru yolu tuttuğunu çok iyi bilir. (İsra 84)
Hepimizin hakkında hükmü verecek olan Allah’tır. İnananlar da yalnızca Allah’a güvenip dayanmalı ve çoğunluğun değil gerçeğin peşinde olmalıdır. Ne mutlu, Allah yolunda en güzel şekilde mücadele eden, son nefesini bu yolda vermeye aday olan, vahye gönül ve ömür veren, hayırlarda yarışıp önde giden ve karşılığını yalnız Allah’tan bekleyen inananlara. Umarım hatalarımızı fark ederek, Rabbimizin ayetlerine uygun bir din üzerinde olur ve gerçek anlamda inanan birine yaraşır bir hayat yaşarız: Allah, inananları şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır… (Âli İmran 179). Gevşemeyin, üzülmeyin/ümitsizliğe düşmeyin, eğer gerçekten inanıyorsanız, üstün gelecek olan taraf sizlersiniz. (Âli İmran 139)