Zekât, sadaka ve infak kavramları, Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduğu ve inananları sürekli olarak teşvik ettiği faaliyetlerdendir. Zekât; arınmak, artmak, arıtmak gibi anlamlara gelir. İnsanın ruhunu arındırması, malını ise arıtması üzerinden düşünülebilir. Aynı zamanda artmak anlamı da hesaba katıldığında; zekât olarak verilen malın arıtılması yanında bir de bizzat Allah tarafından artırılması söz konusudur. Kimi insanlar için malı, canından değerli olabilmektedir. Oysa insanın sahip olduğu can da mal da Allah’ın insana emaneti ve onu denemek için verdiği nimetlerdir. Kazancını helal yollardan elde eden bir insanın malına dahi farkında olmadığı haksız bir kazanç bulaşmış olabilir. İnsanın malını, farkında olmadan edindiği bu haksız kazançtan arıtması ve bu yolla kendini de arındırması gerekir. Edinilen kazanca ya da sahip olunan mala haksızlık bulaşmamış olsa da zekât, infak ve sadaka Allah’ın emri olması nedeniyle yerine getirilmelidir. Allah’ın emrinin yerine getirilmediği bir şeyin temiz kalması mümkün değildir. Sahip olduğumuz maddi şeylerde isteyen istemeyen ihtiyaç sahiplerinin hakkı olduğunu ve bu hakkı teslim etmedikçe malımızı arındıramayacağımızı bilmemiz gerekir.
İnsana verilen mallar ve imkânlar birer imtihan nedenidir. İnsanın kulluğundaki mertliği ispat edebilmesi için Allah’ın emri gereği malından gönül rızası ile sarf etmesi gerekir. Zekât vermesi kişinin Allah için değil, kendisi için yaptığı bir iyiliktir ve Kur’an’da, yapılan tüm iyiliklerin Allah katında en güzel biçimde karşılık bulacağı bildirilmektedir. Çünkü insan için kendi kazandığından başka bir şey yoktur ve insan başkasının değil sadece kendi çabasının karşılığını görecek, hesap günü herkesin çabası gözler önüne serilecek ve yaptıklarının karşılığı eksiksiz bir biçimde kendisine verilecektir. Zekâtı gönülden gelerek vermek, esasında Allah’a güzel bir borç/ ödünç vermek gibidir. Şüphesiz Allah’ın bize de bizim bir başkasına vereceğimiz şeylere de ihtiyacı yoktur. Bu en başta Allah’ın rıza ve sevgisini kazanabilmemiz sonra da kendimiz için önden gönderdiğimiz iyiliğin Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulabilmemiz içindir. Allah’a verilen güzel borçlar, verilen şeyin kat kat artmasına ve Allah’ın bizi affetmesine vesile olurlar.
Allah hiçbir şeye, hiç kimseye muhtaç olmayan, tüm zenginliklerin kaynağı ve sahibidir. Bize olan rahmet ve muhabbeti gereği bizi iyi ve güzel olana teşvik etmek için zaten kendisine ait olanı bizden borç olarak istemektedir. Üstelik borç olarak vereceğimizi birçok kere katlayarak artıracağını söylemektedir.
İman edip canları ve malları ile Allah yolunda didinip çaba gösterenler, alışverişlerin en sağlam ve güzel olanını Allah ile yapanlardır. Kur’an’daki ifadesi ile Allah ile yapılan ticaret, asla zarara uğratmayacak ve batmayacak bir ticarettir. Çünkü Allah’ın vereceği bereket, her türlü kazanç ve bereketin üzerindedir.
Allah infak ettiklerimizi, karşılığında rızasını ve cennetlerini vermek üzere bizden satın aldığını bildirmektedir. En akıllı ve vefalı insan, nefsini Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek için satandır. Satın alıcısı bizzat Allah olan kişi, her zaman helal ve bereketli bir kazanç elde edecektir. Hedefi Allah’ın rızası ve ahiret yurdu olan kişi, bu hedefine ulaşmak için Allah tarafından desteklenecektir. Hedefi dünya nimeti olan kişiye de hedeflediği dünya nimetleri verilecek ancak bu kişinin ahiretten nasibi olmayacaktır.
Sadaka da tıpkı zekât gibi insanın kendisini arındırması ve malını arıtması için Allah’ın bu konudaki emrini bir anlamda doğrulama ve maldan çıkarılıp verilmek suretiyle bağışta bulunma eylemidir. Kur’an’da borçlu olan kişilerin borçlarını ödeme noktasında sıkıntı çekmeleri durumunda kendilerine süre tanınması ve tahsil edilmesi gereken borcun gerektiğinde sadaka olarak borçluya bağışlanması söylenir. Bu ayetin ribanın (faizin) yasaklandığı ayetler bağlamında gelmesi de son derece anlamlıdır. Ödeme zorluğu olan kişiden, bırakın Allah’ın yasakladığı faizi almayı, borcunun sadaka olarak bağışlanması söylenir. Allah faizden elde edilen bereketi silip yok edeceğini, sadakaları ise artıracağını bildirmektedir.
Sadaka vermek, iyilerden olmaktır. Ölüm insana gelip çatmadan yani iş işten geçmeden sahip olunanların Allah rızası için ölçülü bir biçimde sarf edilmesi gerekir. Sadaka veren erkek ve kadınlar, Allah’ın kendileri için bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırladığı kişiler arasında sayılırlar. Üstelik Allah, sadaka veren erkek ve kadınların verdiklerinin kendilerine katlanarak geri döneceğini haber vermektedir.
İnfak da karşılık beklemeksizin harcamak ve paylaşmak anlamına gelir. Kur’an’da her fırsatta infak, zekât ve sadaka gibi Allah yolunda hayırlı işler için yapılacak harcamalara dikkat çekilir. Sahip olduğumuz maddi imkânlarımızı Allah yolunda harcayarak ve ihtiyaç sahipleri ile paylaşarak maddi ve manevi varlığımızı arındırmamız ve sorumluluk bilinci ile hareket etmemiz tavsiye edilir. Çoğumuz için malımız, vazgeçilmez ve paylaşılmazdır. Öyle ki mala tutku ile bağlanırız. Paylaşırsak eksilir, korkusuyla cimri davranırız. Önce ona sahip olmak ve elimizde tutmak için didinir, uğraşır; sonra da ondan mahrum kalmamak ve yoksun olmamak için korku, kaygı ve endişe duyarız. Oysa gerçek anlamda malı değerli kılacak olan şey onun en güzel ve ölçülü bir biçimde ihtiyaç sahipleri ile paylaşılmasıdır. İnsan kendini malı üzerinde gerçek anlamda tasarruf sahibi sanarak yanılır. Oysa mal ve mülk, insana emanet olarak verilen bir imtihandır. Allah; infak, zekât ve sadaka ile malın gerçek sahibinin biz olmadığımızı, bizim sadece emanetçi olduğumuzu hatırlatır. Paylaşmak ve yardımlaşmak, özümüzdeki iyi duyguları harekete geçirir ve açığa çıkarır. Cimrilik ve doyumsuzluk ise özümüzdeki iyiliği karartırken, kötülüğü parlatır. Dolayısıyla esasen cimrilik eden kendi nefsine cimrilik eder. İnfak edip hayır yapan kişi de yine kendi nefsi için bunu yapacaktır. Çünkü nefsinin bencil tutkularından korunanlar gerçek anlamda kurtuluşa erenler olacaktır.
Sahip olduğumuz her şeyi bize veren Allah’tır. Allah bizden bize ait olanı değil, bize emanet olarak verdiğini infak etmemizi istemektedir. Kimse malın gerçek anlamda sahibi olmadığı gibi vârisi de değildir. Allah’ın verdiğini Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için paylaşıp harcamayanlar, kendi elleri ile kendilerini tehlikeye atanlardır. Eksilir korkusu ile cimrilik etmeye gerek yoktur. Çünkü Allah, kendi rızası gözetilerek samimiyetle yapılan her harcamanın yerine yenilerini verecektir. Yapacağımız harcamaları ve iyilikleri sadece Allah’ın rızasını gözeterek yapmamız, karşılığını sadece Allah’tan beklememiz ve yaptığımız harcamaları insanların başına kakmaktan uzak durmamız gerekir. Allah’ın rızasını kazanmayı diliyorsak şayet, sarf ettiğimiz malı insanlara karşı gösteriş ve bir tür eziyet olsun diye infak etmekten de uzak durmalıyız. Bu şekilde yapılacak bir infak, Allah’a ve ahiret gününe inanmayanların yaptıkları infak gibi geçersiz olacaktır. Gerçek anlamda kurtuluşa erişebilmek için yüzüne bakmak istemeyeceğimiz şeylerden değil kendimiz için özenle ayırdığımız ve sevdiğimiz şeylerden infak etmemiz gerekir. Biz kendimizi kandırmaya çalışsak da Allah, ne infak ettiğimizi ve verdiğimizde hangi amaç ve niyetle verdiğimizi en iyi şekilde bilmektedir.556 Öte taraftan infak etmek için kendimizce belirlediğimiz bir zenginlik seviyesine gelmeyi ya da elimizin sıkışık olduğunu düşünerek bollaşmasını beklememiz de gerçek anlamda inanan insana yakışacak bir tavır değildir. Kur’an’da inananların özellikleri sayılırken onların bollukta da darlıkta da, aynı zamanda gece gündüz, gizli ve açık bir biçimde infak ettiklerine dikkat çekilmektedir. Bunun yanında açıktan yapılan yardımların da güzel olduğu ama gizliden yapılan yardımların çok daha iyi ve hayırlı olduğu ve gizli yapılan yardımların günahlarımızın bir kısmına kefaret olacağı hatırlatılır.
Allah yolunda gönülden gelen bir istek ile infak etmek insanın hem bu dünyası hemdee ahireti için gerçek anlamda bir arınma ve kurtuluş olacaktır. Mallar, bu dünyada infak etmek içindir. Mal da mülk de öldükten sonra, ölen kişinin işine yaramaz. Bu yüzden hesap günü geri dönüşü mümkün olmayan bir pişmanlık yaşamamak için bugün gönül rahatlığıyla sahip olduklarımızdan infak etmemiz gerekir. Kur’an ayetleri; şeytanın insanları fakir kalmakla korkutacağını ve onlara cimriliği telkin edeceğini, Allah’ın ise insana katından bir bağışlanma ve çok daha fazlasını vadettiğini haber verir. Malını Allah rızası için harcayan ve sorumluluk bilinci ile en güzel olanı doğrulayanlara kolay olan daha da kolay kılınacak, cimrilik ederek kendini yeterli gören ve en güzel olanı yalanlayanlara da zor olana ulaşmaları kolaylaştırılacaktır. Üstelik bu dünya hayatındaki malların ahirette kişiye hiçbir faydası olmayacaktır.
Emre Dorman