Yunanca “iyi, güzel ve kolay” anlamına gelen eu ile, “ölüm” anlamına gelen thanatos kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir terim olup “Bir insanın, tedavisi mümkün olmayan hastalıklarda çekmiş olduğu acıya son vermek için kasıtlı olarak ölümü tercih etme hakkı.” olarak tanımlanmıştır.
Ötanazi Türkçe’de çoğu kere “ölme hakkı” anlamında kısaltılarak kullanılmaktadır. Bu işlem, hastanın acılarına son vermek için enjeksiyon yaparak, yüksek dozda ilâç vererek veya yaşam destek ünitesine bağlı olarak yaşayan hastayı bundan ayırarak gerçekleştirilmektedir.
Tarihte değişik kültürlerde farklı şekillerde tezahür eden ve bir kısmında yasaklanırken diğerinde de kısmen izin verilen ötanazi, Antik Yunan’da asillerin yaşlı ve hasta bir beden içinde görülmesinin küçük düşürücü olacağı ve soyluluk kimliğine yakışmayacağı düşüncesinden hareketle uygulanmıştır.
Günümüz dünyasında da ötanazi zaman zaman değişik çevrelerde tartışılmakta, dünya genelinde yalnızca sınırlı sayıda ülkenin buna yasal olarak izin verdiği görülmektedir. Diğer taraftan uygulama tıp otoritelerince de tartışılmış, doktorluk etiğine aykırı bulunmuştur. Dünya Tabipler Birliği, ötanazinin her çeşidine karşı olduğunu açıkça beyan etmiştir. Çünkü hekimler, hastanın tedavisinden sorumludurlar ve bu tedavinin ihmali anlamına gelebilecek her türlü davranıştan uzak durmak zorundadırlar.
İnsanın acı ve sıkıntılarını hafifletmek ve kolayca ölmesini sağlamaya dönük bu uygulamaya Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm gibi büyük semavî dinlerin üçü de karşı çıkmıştır. Çünkü her üç dine göre de hayat, Allah’ın insana bahşettiği bir lûtuftur. Başka bir ifadeyle insan bedeni ve hayatı Allah’ın insana verdiği bir emanettir. İnsan, hayatı boyuncu, her şeye rağmen bu emanete sahip çıkmak ve günü geldiğinde sahibine iade edene kadar korumakla mükelleftir.
Diğer iki dinde olduğu gibi, İslâm dini açısından da hayat Allah’ın insana verdiği bir emanet olup kutsaldır. Hangi durumda olursa olsun, sürdürülmeye değerdir. Hayatı da ölümü de yaratan Allah’tır. Allah tarafından insana bahşedilen bu hayat, yine günü geldiğinde O’nun tarafından insandan geri alınacaktır. Bu sebeple insanın kendi hayatına veya bir başkasının hayatına son verme hakkının olması düşünülemez. Dinimize göre birinin hayatını haksız yere sonlandırmak büyük günahlardan biridir ve cezası da içinde ebedî kalacağı cehennem olarak belirtilmiştir.29 Bir insan kendi yaşamını bilerek sonlandıramayacağı gibi, bunu bir başka kişiden de talep edemez.
İster bir insanın hayatını bilerek sonlandırmak anlamına gelen aktif ötanazi isterse gerekli tedavinin reddedilmesi anlamında pasif ötanazi olsun, her ikisi de dinimize göre büyük günah kabul edilmiştir ve kesinlikle câiz değildir. Çünkü kişinin hayatını kendi rızasıyla (iradî) sonlandırmak intihar olacağı gibi,30 bir başkasının onun hayatını sonlandırması da bilerek adam öldürmeye girer ve dolayısıyla bir nevi cinayettir. Her ikisi de büyük günahlar arasındadır.
Ayrıca dinimize göre çekilen acı ve sıkıntılar, insan hayatını sonlandırmanın bir gerekçesi olamaz. Çünkü iyiliği de kötülüğü de yaratan Allah’tır. İyiliklere şükretmek ibadet olduğu gibi kötülüklere karşı sabretmek de ibadettir.