İnanmak patolojik bir durum mudur? Patoloji ve inanç ilişkisi nedir?

Günümüz insanı bilim ve teknolojinin oluşturduğu sanal dünyanın safasını sürerken, imanı hayatından dışlamakta, çoğu kere anlamsız bulmakta ve onu durağan, hayatımıza ilişkin bir şey vaat etmeyen gereksiz bir bağlanış ve psikolojik bir saplantı olarak görebilmektedir. Bu kabule göre çağdaş yaşam, değişim, hareket, oluşumun meydana getirdiği dinamik bir perspektifi kaçınılmaz kılarken, imanın durağan bir noktaya sabitlendiği düşünülmektedir. Buradan hareketle dinî hayata ya da imana yeniden bir yöneliş, bir anlamda “gericilik”le damgalanarak, iman dolu bir hayat, çağın dışında kalmakla mahkûm edilmektedir. Bu durumda iman, yalnızca birkaç kişi için anlamı olan oldukça özel bir mesele ve ümitsizlikten kaynaklanan bir reaksiyon olarak sunulmaya çalışılmaktadır.

Belki bugünün insanı için önemli olan şey de, bunun böyle olmadığını bir şekilde ortaya koyabilmek ve her zaman canlı, ileriye dönük dinamik bir iman yaşamının önemli bir alternatif oluşturabileceğini belirlemek ve imanın bireysel ve toplumsal hayatta rol oynayabileceği alanı sınırlayan modernitenin aksine, onun tam da hayatın kendisi oluşunun altını kalın çizgilerle bir defa daha çizmektir.

İman en genel anlamıyla akıl ve iradenin ilâhî vahye uyumudur ve insanın vahiy aracılığı ile ortaya konulan ilâhî hakikatlere ilişkin biliş, yöneliş, kabulleniş ve tasdikini ifade eder. Dolayısıyla rastgele seçilmiş, benimsenmiş ümitsizlikten kaynaklanan bir reaksiyon ve psikolojik bir saplantı halini değil, aksine insanın bilgiye dayalı en kararlı fiilini ifade eder. İmanın temelinde bilgi ve iradenin yer alması sebebiyle iman, insanın son derece bilinçli bir fiilidir; ne yapacağını bilemeyenlerin ümitsizce bir bağlanışı değildir.

İman, insanın kendini ve içinde yaşadığı evreni anlama ve anlamlandırma faaliyetidir. Esas itibariyle müteal bir Yaratıcıya teslimiyeti gerekli kıldığından, insan ufkunu Allah’ın var ettiği öteki dünyalarla da temasa geçirir ve bakışına derinlik katar. İnsanın sonlu bakış ve anlam çerçevesini, sonluluğun getirdiği sınırlamalardan arındırarak, insana ufkun ötesini de görebilme ve anlamlandırma gücü verir. Sonlu ile sonsuz, iman ekseninde bütünleşir ki bu kucaklaşma, hayatı bu bütünlük içinde okumayı gerektirir. İç dünyamızı aydınlattığı gibi dış dünyamızı aydınlatmamıza katkı sağlar.