Gören, tanık olan, hazır bulunan, görgü tanığı. “Ben, onları ne göklerin ne yerin yaratılmas ında, ne de kendilerinin yaratılmasında şahit tuttum.” (Kur’anı Kerim 18/51) İşaret, alamet. Örnek alınan, başkasına örnek olan. “Ey Muhammed! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Kur’anı Kerim 48/8) Herhangi bir davanın açıklığa kavu şması için gördüğü veya bildiği bir şeyi mahkeme önünde söyleyen veya yazan. “Müminler yalan yere şahitlik yapmazlar…” (Kur’an ı Kerim 25/72) Allah’ın birliğine, emir ve yasaklarının doğruluğuna, Hz. Muhammed’in elçiliğine kesinlikle ve içtenlikle inanan. “Kim, Allah’tan başka ilah olmadığına, ortağının bulunmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederse cennete girer.” (Hadis)
